Allahü teâlânın, Sıfât-ı sübûtiyyesinden biri, Tekvîn sıfatıdır. Yani yaratıcıdır. Bütün yarattıkları, yaptıkları da, bir fiil, bir yapıştır ki, ilk yarattığından, sonsuza kadar yaratmaları, hep o bir fiil ile var olmaktadır. "Bir göz kırpacak zamanda herşeyi yapdık" meâlindeki âyet-i kerîme, bunu gösteriyor. Hayat vermesi ve öldürmesi, hep o bir fiil iledir. Yaratması ve yok etmesi de o fiildendir. Fiilinde de çeşitli bağlantılar yoktur. Bir tealluk ile ilk ve sonradaki herşeyi kendi zamanlarında yaratıyor. Akıl, onun fiilini, işini anlıyamıyacağı gibi, fiilin bağlanmalarına da erememektedir. Aklın oraya yolu yoktur. Onun fiili de, bütün sıfatları da kadîmdir. Sonradan olma değildirler. Kendisi ile hep vardırlar. Onun fiiline (Tekvîn) denir, mahlûkât aynasına yerleşmez ve görülmez. Allahü teâlâ, hiçbir şeye hulûl etmez. Hiçbir cisim içine işlemez. Hiçbir şey Ona hulûl etmez. Fakat, Allahü teâlâ, herşeyi ihâta etmiş, kaplamıştır ve her şeye yakındır ve her şeyle berâberdir. Fakat, bizim alıştığımız ve anladığımız ihâta, kurb ve maiyyet gibi değildir. Bunlar, Ona lâyık değildir. Evliyânın keşf ile, müşâhede ile anladığı, ihâta, kurb ve maiyyet de, Ona lâyık değildir. Zîrâ, zavallı mahlûkların hiçbiri, Onu ve sıfatlarını ve fiillerini anlıyamaz, bilemez. Anlamadan inanmak lâzımdır. Allahü teâlânın, her şeyi ihâta ettiğine ve her şeye yakın olduğuna ve her şey ile berâber olduğuna inanırız. Fakat, bu ihâta, kurb ve maiyyetin, ne demek olduğunu bilemeyiz. Allahü teâlâ, hiçbirşey ile ittihâd etmez, birleşmez. Hiçbir şey de, Onunla birleşmez. Tasavvuf büyüklerinden, ittihâd manâsı anlaşılan sözler çıkmış ise de, onlar, başka şey demek istemiştir. Meselâ, Hallâc-i Mensûr'un, (Ben Hakkım) sözünün manâsı, (Ben yokum, yalnız Allahü teâlâ vardır) demektir. Allahü teâlâ, (Ganiyy-i mutlak )tır. Yani, hiçbir şey için, hiçbir şeye muhtâç değildir. Ne kendine, ne sıfatlarına, ne de fiillerine, hiçbir sûretle hiçbir şey lâzım değildir. Varlıkta muhtâç olmadıkları gibi, zuhûrda, belli olmakta da, ihtiyâçları yoktur. Ez-zâriyât sûresinin, "Cinnîleri ve insanları, ancak bana ibâdet etmeleri için yarattım" meâlindeki ellialtıncı âyeti gösteriyor ki, cinnîlerin ve insanların yaratılması, Allahü teâlâyı tanımaları içindir ki, bunlar için şeref ve saadettir. Yoksa, Onun birşey kazanması için değildir. Allahü teâlânın, (Ma'rûf olmak, tanınmak için herşeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) demektir.