Telafisi olmayan pişmanlıklar!

A -
A +

Teknoloji ilerledikçe, sosyal ve ticari hayatta tuzaklar da şekil değiştirerek artmaktadır. Bu tuzaklar birçok ticari şirketi ve şahısları iflas noktasını getirdiği gibi, sahıslar üzerinde de ahlakî yönden telafisi mümkün olmayan yaralar açmaktadır. Bilhassa iyi niyetli insanlar herkesi kendisi gibi kabul ettikleri için, büyük zarara uğramaktadırlar. Ticari yöndeki tuzaklar daha sonra bir şeklide telafi edilmektedir. Fakat ahlakî yöndeki tuzaklar, namus ve iffetle ilgili olduğu için telafisi mümkün olmamaktadır. Bu tuzağa daha çok, genç kızlarımız ve kadınlarımız düşmektedir. Son yıllardaki, kadınlara yönelik, "Özgürlük" "Eşitlik" "Kadınlar da toplumda yerini almalıdır" gibi "sokağa" yönlendirici propagandalarla genç kızlarımız ve kadınlarımızda kendi başına hareket etme alışkanlığı gelişti. Benim de aklım var, ben de doğruyu yanlışı bilirim, tehlikelerden kendimi korurum, anne-babamın, kocamın yardımına ihtiyacım yoktur... gibi yanlış ve yanlış olduğu kadar tehlikeli düşüncelere kapıldılar. Bu yanlış düşüncelerin tabii sonucu olarak da ağır bir bedel ödemektedirler. Bu bedel hayatlarına mal olmaktadır. Halbuki anne-baba şöyle yap, şöyle yapma derken kendilerinden ziyade çocuklarını düşünmekte. Onların iyiliği için nasihat etmekte. Bu yönlendirme de yılların tecrübesine dayanmakta. Daha önce, teknolojik bir tuzak olan chat'le#me üzerine birkaç yazı yazmıştım. Yaşanan bazı olaylardan örnekler vermiştim. Bilgisayar, internet çok faydalı bir teknoloji ürünüdür. Fakat kontrollü olarak kullanılmadığı zaman da akıllara durgunluk verecek derecede zararlı olmaktadır. Geçenlerde bir gazete, genç bir bayanın başına gelenlere kendi ağzından yer verilmişti. Genç kızlarımız ve genç hanımlarımızın ibretle okuması gereken bir olaydı bu. Bir cahilliğin, bir gafletin nelere mal olacağı açısından hafızalara kazınması gereken bu olaydan ders alınması için özetle sunmak istedim. "Ben 29 yaşında, 10 yıllık evli, 9 yaşında bir oğlu olan, çalışan bir kadınım. Eşim oldukça hoşgörülü bir insan ama ben onun sevgisine ihanet ettim. Sırf o görevde olduğunda benim canım sıkılmasın, oğlumuz öğrensin diye, evimize bilgisayar almıştı. O yokken, ben sık sık internete girer, bazen de chat yapardım. Bir gün bir tavla sitesinde rakibimle konuşup, onun dünya görüşü, terbiyesi, zekası ve düşünce yapısını öğrendikçe, onu daha da çok merak etmeye başladım. Uzun bir süre yazıştıktan sonra, onu tanımak istediğimi söyledim. Benim evli bir kadın olduğumu biliyordu. İki arkadaş gibi buluşmaya başladık. Bir akşam beni lüks bir restorana davet etti. Ardından birer kahve içmek için evine gitmiştik. Evine önce de gitmiş, ters bir hareketini görmemiştim. Ama o gün çok farklı olacaktı. Kahvelerimizi içip sohbet ederken, birden evin içinde hiç tanımadığım yedi erkek peyda oldu. Bağırırsam beni öldüreceklerini söylüyorlardı. Kaçamadım. Bunların tecavüzüne uğradım. Ve o güvendiğim, saygı duyduğum adam, benim bu durumda resimlerimi çekti, kasete de aldı. Sabaha karşı bıraktılar, yüzüne tükürdüm ama 'Aşkım, artık her çağırışımda geleceksin, sıkıysa gelme de göreyim' diye, beni tehdit etti. Şimdi bu şerefsiz adamın kölesi oldum. Kocamın ve oğlumun yüzüne bakacak halim kalmadı. Resim ile kaseti alabilmek uğruna, her çağrışında gidiyorum, bazen yalnız onunla, bazen de bulduğu erkeklerle birlikte olmak zorunda kalıyorum. Bu durumdan nasıl kurtulacağımı da bilemiyorum." (Hürriyet, 4.6.2004) İşte kocadan, anne-babadan habersiz yapılan işin bedeli. Kimse; ben ne yaptığımı bilirim, başıma böyle şeyler gelmez demesin. Dinimize, örf ve âdetlerimize aykırı davranan, eninde sonunda bunun bedelini acı bir şekilde öder. Tabii ki bu sadece dünyadaki cezası ahiretteki cezası ayrı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.