Hazreti Ömer, Eslemî'yi beytül-mâla emîn tayîn etmişti. Bir gün Eslemî'den sordular ki, hiç Hazreti Ömer'in beytül-mâldan herhangi bir şey aldığı oldu mu? Dedi ki: Eğer, ehl ve ıyâlinin nafakaya ihtiyâcı olursa, beytül-mâldan ödünç alırdı. Eline mal geçince, yine yerine koyardı. Hazreti Ömer'in, kuru arpa ekmeği yemek âdeti idi. Kalın kumaştan gömlek giyerdi. Birçok gazâlar yaptı. O kadar vilâyetler fethetti ki, o kadar mâl ve menâl onun katına geldi ki, kimseye o kadar gelmedi. Arab ve Acem ve Rum beyleri ikrâmlar edip, hükmüne baş eğdiler. O kadar şehir imâret etti ki, had ve hesâbı yoktu. Meşrık ve magrib arası, tâ Ceyhûn'a ve Âzerbaycân, Horasan derbendine ve Amman, Kirmân, Mısır, Şâm ve Rûma varıncaya kadar; bütün beldeler onun hükmüne baş eğdi. Hattâ, rivâyet olundu ki, Hazreti Ömer'in zaman-ı şerîflerinde, sekiz bin câmii şerifte cuma kılmak müyesser olmuştur. Büyük gazâlar yapmıştır. Bu kadar memleketleri feth eylemek, ezelde ona takdîr olmuştur. Her nereye asker gönderse, mensûr ve muzaffer olup, sâlimen, ganîmetler ile geriye dönmüşlerdir. Ordusu hiç mağlûb olmamıştır. Tedbîrli ve tedârikli ve adâletli idi. Hilâfeti zamanında yemesi ve içmesi hiç değişmedi, fazlalaşmadı. Hiçbir zaman hâtırlarına kibir gelmedi, büyüklenmedi. Sonu pişmânlık, üzüntü olacak iş yapmadı. Hazreti Ömer hilâfet makâmına geçtikten sonra, kızı Hazreti Hafsa ki Resûlullah'ın ezvâc-ı mutahheralarındandır, muhterem babalarını görmeye vardılar. Üzerinde olan hırkanın oniki yerde yaması vardı. Hattâ yamanın ikisi deriden idi. Hazreti Hafsa, babasını bu hırka ile görüp, hâtır-ı şerîfleri mahzûn olup, dedi ki: Ey devletlim ve gözümün nûru babam. Bu hırkayı bir fakîre verseniz. Kendi arkanıza bir yeni hırka yapsanız, câiz olmaz mı? Hazreti Ömer buyurdular ki: Kızım, sen Fahr-i âlem hazretlerinin helali idin. Sen ona bizden yakın idin. Bilmez misin ki, Server-i âlem bu alçak dünyadan neler çekmiştir. Ne mertebe sakınmıştır. Dünyayı hor ve zelîl edip, emri altına almıştır. Bana vasiyet edip, "Yâ Ömer, kıyâmet gününde, benim ile ve Ebû Bekir ile buluşmak istersen, yolumuzdan ayrılma" diye buyurmadı mı?