İsrailoğulları, Musa aleyhisselâma indirilen Tevrat'ı zamanla değiştirdiler. Nihayet hahamlar, aslını tamamen tahrif edip, kendi yazdıkları şeylere Tevrat'tır, dediler. Bu hususta, Kur'an-ı kerimde mealen şöyle buyuruldu: (Onlardan ümmîler [okur yazar olmayanlar] vardır ki birtakım kuruntular hariç Kitab'ı [Tevrat'ı] bilmezler. Onların bildiklerinin hepsi, sadece zan ve tahminden ibarettir [Bilmezler fakat bilgiçlik taslarlar.] Vay hâline o kimselerin ki Kitab'ı [Tevrat'ı] elleriyle yazarlar, sonra o yazdıkları şeyi az bir para karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay hâline onların! Yine kazandıklarından ötürü vay hâline onların!) [Bekara 78-79] Aslında Mûsâ aleyhisselâm zamânında Tevrât'ın çok az yazılı nüshası bulunuyordu. Hazret-i Mûsâ'dan sonra, Yahûdîlerin yaşadıkları yerler düşman işgâline uğradı. İsrâiloğulları darmadığın oldu. Mîlâttan evvel Asurî Devleti iki defâ Kudüs'ü alarak ve mîlâdın 135'inci senesinde Roma İmparatoru Adiriyan, Kudüs'te Yahûdîlerin çoğunu kılıçtan geçirdiler. Tevrât'ları yaktılar. Mûsâ aleyhisselâmdan birkaç asır sonra, Ezra adında bir râhip, elinde Tevrât'ın asıl nüshasının bulunduğunu iddiâ etti. Bu nüsha esas alınarak Torah adını verdikleri din kitabı yazdılar ve çoğalttılar. Bugün Hıristiyan ve Yahûdîlerin elinde bulunan ve (Ahd-i Atîk=Eski Ahid) adını verdikleri kitap buraya dayanmaktadır. Bu ise, ilâhî bir kitaptan daha çok bir târih kitabını andırmaktadır. Bugünkü Tevrât, Allahü teâlâ tarafından Mûsâ aleyhisselâma indirilen ve Kur'ân-ı kerîmde özellikleri belirtilen ilâhî kitaptan çok uzaktır. Şimdiki Tevrât'ın üç nüshası vardır: 1) Yahûdîler ve Protestanların kabul ettikleri İbrânice nüsha. 2) Katolik ve Ortodokslar tarafından kabûl edilen Yunanca nüsha. 3) Sâmirîlerce kabul edilen Samirî dilinde yazılmış nüsha. Bunlar Tevrât'ın en geçerli nüshaları olarak bilinmelerine rağmen, gerek aynı nüshanın içinde ve gerekse kendi aralarında birçok konularda tezatlıklarla, çelişkilerle doludur. Hiçbir ilâhî dinde bulunmayan insanlara zulüm telkinleri, peygamberlerden bâzılarına karşı, pek çirkin ve peygamberlik makâmına yakışmayan isnatlar, iftirâlar vardır. Halbuki hakîkî Tevrat'ta bu çelişkiler olmadığı gibi, Cenâb-ı Hakkın Muhammed adında bir Peygamber göndereceği yazılıdır. Kur'ân-ı kerîmin A'râf sûresi 155-157. âyetlerinde bildirilmiştir.