Geçen hafta, tüm gazete personeli Prof. Arman Kırım hocanın, "Başarılı ve Başarısız Girişimlerin Sebebi" konulu konferansındaydık. Hoca her branşta, her sektörde istifade edilebilecek ufuk açıcı prensipler sundu bizlere. Benim en çok ilgimi çeken böyle ciddi konular arasında söylediği, "Arkadaşlar ben televizyonu tamamen kapattım, hiç izlemiyorum; böylece kafam zinde ve dinç. Sizlere de tavsiye ederim" sözü oldu. Gerçi sadece Arman Hoca değil, son yıllarda pek çok aklı başında entelektüel kesimden de bu sözleri duyuyoruz. Epey zarar ziyandan sonra, deneme yanılma yoluyla da olsa gerçek görülebilmişti. Fakat, Temel'in deyişiyle "telefat" fazla oldu. Aile birliğinden, aile huzurundan, manevi değerlerimizden, örf ve âdetlerimizden çok şey geri gelmemek üzere gitti. Bu tür sözler beni otuz, kırk yıl öncelerine götürüyor. Televizyonun yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı zamanlara... O zamanlar bazı aklıselim sahibi, ileri görüşlü kimseler evlerine televizyonu sokmayınca çağ dışı kalmakla suçlanıyordu. Komşuları acırdı bunlara. Aralarında para toplayıp buna televizyon alma teşebbüsleri olurdu. Bu medeniyet(!) harikasından istifade edememesine üzülürlerdi. İLERİYİ GÖREBİLENİN HALİ Hatta bir komşumuz diğer komşumuz için ricaya gelmişti. Sizin henüz çocuklarınız yok fakat Abdullah Bey'in çocukları var. Hiç olmazsa çocuklarına acısın, çocukları için alsın. Maddi imkânı yoksa biz destek olabiliriz, demişti. Halbuki biliyorum ki, Abdullah Bey çocuklarını düşündüğü, onlara acıdığı için televizyonu evine sokmuyordu. Sokmama sebebini soranlara da, bir şey söylemiyordu, geçiştiriyordu. Aramızda konuşurken de, "Ne söylesem anlamaları, idrak etmeleri mümkün değil. Deneme, tecrübe yapmadan anlayamazlar. Temennim zarar ziyan fazla olmadan anlarlar!" diyordu. Her ikisi de iyi niyetli idi. Fakat birinin gözlüğü "yakın" diğerininki ise "uzak"tı; biri ancak önünü görebiliyor diğeri çok ileriyi, yıllar sonrasını görebiliyordu. Artık bugün gerek ilim adamlarından (sosyolog, psikiyatr gibi), gerekse devlet adamlarından çok kimse bunu dile getiriyor, tehlikesini söylüyor; devlet görevlisi ise tedbirini alıyor. Çünkü görülmeyecek gibi değil, televizyonlar aileyi dinamitledi. Aile darmadağın oldu. Aile bireyleri birbirinden koptu. Aile içi iletişim diye bir şey kalmadı. Ailenin her biri kendine bir yol buldu; farklı dünyanın insanları hâline geldi. Televizyon geleneksel aile yapısını yok etti! HERKES RAHATSIZ Nitekim, kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, dizi filmlerdeki (erotik) sahnelerin kendisini 'irite' ettiğini söyleyerek düşüncemizin doğruluğu resmî ağızdan teyit edilmiş oldu. Sayın Kavaf bu kadarı ile de yetinmeyerek üzüntüsünü şöyle dile getirdi: "Bu erotik görüntüler cinselliği erken yaşlara çeken sebeplerden biridir. Ben bundan çok rahatsızım. Dünya Sağlık Örgütü'nün, dünyada cinsellik yaşının 13'e kadar düştüğü yolunda bir araştırması var." Bakan Kavaf, son günlerin tartışma konusu olan dizi filmlerdeki bazı sahnelerin ekranlarda uzun tutulması konusunda şöyle konuştu: "Bu yayınları, çocukların kontrolsüz bir şekilde seyretmesi ve erotik sahneler... Bu konuda yetkili kurum RTÜK'tür. Biz ancak tavsiye ve önerilerimizi iletebiliriz. Ben kendi adıma söyleyeyim; aynı zamanda biz de rahatsızız. Vatandaşın taleplerini RTÜK'e ilettik. Bunlarla ilgili mutlaka bir yayın politikasını yeniden oluşturmak ve gözden geçirmek gerekir. Cinsellik olmadan da reyting alınabilir. İnsanlar cinselliğe odaklanmış bir halde yaşamıyorlar. Hayat ondan ibaret değil. Bu konuda daha duyarlı ve hassas olunmalıdır." Pek çok konuda olduğu gibi zaman, ya hep ya hiç zamanı değildir. Ne kadar kurtarabilirsek kâr bilinecek zamandır. Belki çok kimse Arman Hoca'nın yaptığı gibi TV'yi tamamen kapatamayacak. Ancak zararını azaltmak, hatta zararlı olduğunu bilmek de bir kârdır.