Şimdi motor gücü ile kesme yapıldığı için pek kalmadı. Eskiden taş kesme ustaları vardı. Büyük bir taş kütlesini ele alır. Taşın büyüklüğüne göre, aynı hizada 3-5 tane çelik çiviyi taşa çakar. Elindeki balyozu her birine sıra ile "tık tık tık" diye vurur. Bu vuruş, aynı sıra ve aynı tempo ile istikrarlı, kararlı bir şekilde devam eder. Vakti saati gelince taş "şak" diye ikiye ayrılırdı. Her sene olduğu gibi bu sene de ramazan münasebetiyle dinlerarası diyalog faaliyetleri; papazlı hahamlı iftar yemekleri taş ustasının kararlılığı ile devam ediyor. Aklı selim insanların, "Diyaloğu camiye, kiliseye, iftar sofralarına sokmayın, çünkü böyle bir davranış dinleri birleştirmeye yolaçar, bu da dinlere yapılacak en büyük köktülüktür. Dinler değil din mensupları arasında yapılması gereken, kimsenin itirazının olmadığı insani boyutlu diyaloğun da dini mekanların dışında olması gerekir" demelerine rağmen diyalogçular ısrarla bu yanlış ve tehlikeli faaliyetlere devam etmektedirler. Bu kararlı ve ısrarlı faaliyetler onların açısından netice vermeye de başladı. Eskiden Müslümanların kafasında, şimdikinden çok farklı bir papaz bir haham tipi ve onların inançları ile ilgili de negatif bir düşünce vardı. Şimdi artık bunlar değişmeye, bunun yerini, onların yaşayışlarına, inançlarına sempati duyan, onların da Cennete gideceğine inanan pozitif bir düşünce almaya başladı. Bunun için de, iftarlarda, noellerde, ayinlerde beraberlikler, karşılıklı evlilikler, kız alıp vermeler gelişti. Kur'an-ı kerimin, "Ey iman edenler, Yahudileri de, Hıristiyanları da dost edinmeyin! Onlar, (İslâma olan düşmanlıklarında) birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan olur. Allahü teâlâ , (kâfirleri dost edinip, kendine) zulmedenlere hidayet etmez." (Maide 51) emrine rağmen, dostluklar hayli ilerledi. Peki bu noktaya nasıl gelindi? Tabii ki, taş ustasının kararlılığı ile. Mesela, 1730'lu yıllarda İngiltere Sömürge Bakanlığı'nın hazırladığı, (İngiliz Casusunun İtirafları kitabında bahsedilen) "İslamı Nasıl Yıkabiliriz" kitabında ne yapılacağı madde madde yazılmış. Örneğin beşinci maddede Müslüman kılığındaki casuslara, "Müslümanlara, hazret-i Peygamberin İslamdan kastının, sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanların ve Yahudilerin de dahil olduğu, Allaha inanan, 'La ilaha illallah' diyen herkesin buna dahil olduğu inancını yayacaksınız" emri verilmektedir. Bu misyonun devamı olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru Türkistan'da ortaya çıkan Musa Carullah önderliğindeki "Ceditçilik" yani dinde reform hareketinin belli başlı fikirlerinden biri de, "Ahirette Rahmeti ilahinin sadece Müslümanlarla sınırlı olmadığı, Allaha inanan herkesi kuşattığı" fikri idi. 1730'lu yıllarda buna inanan belki bir tek Müslüman çıkmamıştır. Fakat onlar, taş ustasının yaptığı gibi ısrarla söylemeğe devam ettiler. Bugün, o tarihten 275 sene sonra dünyanın dört bir yanında pek çok Müslüman artık İngilizlerin planladığı gibi inanmaya başladı. Peki bu durum karşısında bizler ne yapacağız? Bunların yaptığının tersini yapacağız. Taş ustasının yaptığı gibi yılmadan, usanmadan gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Bu gerçek de şudur: Son din İslam, son peygamber Muhammed aleyhisselamdır. Kur'an-ı kerimde. "Allah indinde hak din ancak İslâmdır." buyurulmuştur (A. İmran 19). Peygamber efendimiz gelip, Kur'an-ı kerim inince, diğer kutsal kitaplar nesh edilmiş, yürürlükten kaldırılmıştır. Yeryüzündeki herkesin, Müslüman olması yani, Muhammed aleyhisselama inanması ve itaat etmesi Cenab-ı Hak tarafından emredilmiştir. Bu şekilde inanan gerçek iman sahibi olmuş; inanmayan kâfir olmuş olur. Kâfir olan da, sonsuz olarak Cehennemde kalacaktır. Bu husus dinimizde imanla ilgili kesin bilgi olduğu için, buna bu şekilde inanmayan dinden çıkmış olur. Bunun ben Müslümanın demesi, ibadet etmesi bir şey ifade etmez.