Dostluğu bırakmak, dargın olmak caiz değildir. Hadîs-i şerifte, "Müminin mümine üç günden fazla dargın durması helâl olmaz. Üç geceden sonra ona gidip selâm vermesi vâcib olur. Selâmına cevâb verirse, sevapta ortak olurlar. Vermezse günah, ona olur" buyuruldu. Erkek olsun, kadın olsun, dünya işleri için, müminin mümine darılması, yani onu terk etmesi, aradaki bağlılığı kesmesi câiz değildir. Dargın olana, üç günden önce gidip barışmak, daha iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsâade edilmiştir. Daha sonra günah başlar ve gün geçtikçe artar. Günahın artması, barışıncaya kadar devâm eder. Hadîs-i şerifte, "Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı af et. Kötülük yapana iyilik et!" buyuruldu. Üç günden fazla dargın duran kimse, şefâ'at olunmazsa, af olunmazsa, Cehennemde azâb görecektir. Günah işleyene, ona nasîhat olmak niyyeti ile hicr eylemek yani darılmak câizdir, hattâ müstehabdır. Allah için darılmak olur. Hadîs-i şerifte, "Amellerin, ibâdetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-i fillahdır" buyuruldu. Hubb-i fillah, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-i fillah, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma sordu: Benim için ne yaptın? dedi. Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikreyledim, deyince, Allahü teâlâ, "Namaz, sana burhandır. Kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana râhatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın?" buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca, "Yâ Mûsâ! Dostlarımı sevdin mi? Düşmanlarımdan kesildin mi?" buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdetin, hubb-i fillah ve buğd-i fillah olduğunu anladı. Günah işliyenle, kabahat yapanla uzun zaman konuşmamak, dargın durmak câizdir. Ahmed bin Hanbel hazretlerinin, haramdan geldiği bilinen hediyeyi kabûl ettikleri için amcası ve amcaoğulları ile konuşmadığı meşhûrdur. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem", Tebük gazâsına gelemiyen üç kişi ile konuşmamıştır. Gayr-i müslim vatandaşlara da, dünya işleri için, dargın olmak câiz değildir. Onların da, güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak, incitmemek, haklarını ödemek lâzımdır.