Peygamber efendimiz, bir gece eve vardıklarında sordular, "Yâ Âişe! Hiç yemeğin var mıdır?" Hz. Aişe cevap vermeye hazırlanıyordu ki kapı çalındı. Kapı açıldığında, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin gelmiş olduğunu gördüler: "Yâ Resûlallah! Üç gündür bir şey yemedik. Çok acıktık. Mübârek yüzünüzü görerek açlığımızı unutmak için geldik" dediler. Hz. Ali arz etti: "Yâ Resûlallah! Hz. Fâtıma ile Hasan ve Hüseyin de üç gündür açlar." Peygamber efendimiz, "Kalkınız, Mu'âz'ın evine gidelim. Bizi hurma ile misâfir etsin" buyurdu. Resûlullah efendimiz ve üç büyük Eshâbı, Hz. Mu'âz'ın kapısına vardılar. Hz. Ebû Bekir: - Yâ Mu'âz devlet kuşu başına kondu. Allahın Resûlü evine teşrif etti, diye seslendi. Fakat, evde bu sesi kimse duymadı. Yalnız Mu'âz hazretlerinin küçük kızı duymuştu. Annesine, Hz. Ebû Bekir'in kapıya geldiğini söyledi. Annesi inanmadı ve dedi ki: - Kızım, bu vakitte Hz. Ebû Bekir'in kapımızda işi ne? Tekrar yattılar. Sonra Hz. Ömer ve Hz. Ali seslendi. Çocuk tekrar annesine gitti ise de annesini inandıramadı. Yine yatıp uyudular. Daha sonra Peygamber efendimiz, "Yâ Mu'âz!" diye seslenince, kızcağız, bu sefer gidip babasını uyandırdı. Mu'âz hazretleri hemen kapıya koştu. Misâfirlerini içeri aldı. Peygamber efendimiz buyurdu ki: - Yâ Mu'âz! Üç gündür ben ve Eshâbım hiç yemek yememişiz. Dün Ali yoldan geçerken sizin avludaki hurma ağacında hurmalar görmüş. Geldik ki bizi hurma ile misâfir edesin! Hz. Mu'âz çok üzülerek cevap verdi: - Yâ Resûlallah! Bugün hurmaları toplayıp bir kısmını yedik, geri kalanını da fakîrlere dağıttık. Hiç hurmamız kalmadı. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, evde gördüğü büyük bir sepeti Hz. Ali'ye vererek buyurdu ki: - Yâ Ali, bu sepeti eline al! Hurma ağacının yanına var! Benden selâm söyle, Resûlullah senden hurma istiyor diye söyle! Hz. Ali emredildiği şekilde gidip, Resûlullahın selâmını söyleyince, ağaç hurma ile doldu. Sepeti doldurup getirdi. Herkes yediği hâlde hurmalardan hiç eksilme olmadı...