Resulullah Efendimize, Îsâ aleyhisselâmın kavminden biri gelip, dedi ki: Yâ Muhammed! Allahü teâlâya bütün Peygamberlerden yakînim ve sevgiliyim. Seyyidil evvelin ve âhırîn benim, dersin. Hazreti Îsâ aleyhisselâmın rûhullah olduğunu işitmedin mi? Allahü teâlânın emri ile ölüleri diriltirdi. Fahr-ül kevneyn ve Resûl-i sekaleyn buyurdu ki: "Varın, Ali'yi çağırın!" Eshâbdan birisi gidip, Hazreti Ali'yi çağırdı. Hazreti Ali geldikten sonra, Resûl-i ekrem hazretleri, o kimseye buyurdu ki: "Bir eski mezâr ki, ondan eski mezâr olmasın. Var Alî'ye göster!" O kimse dediki: Falan yerde bir mezâr vardır. Bin yıllık mezârdır. Hazreti Habîb-i ekrem buyurdu ki: "Yâ Ali! Var git, o mezârın üzerine üç kere seslen. Bekle ki, Allahü teâlânın emri ile ne zuhûr edecektir!" Hazreti Ali o mezârın üzerine varıp, bir kere "yâ Ya'kûb!" diye çağırdı. Allahü teâlânın emr-i şerîfi ile mezâr orta yerinden yarıldı. Bir defa "yâ Ya'kûb" diye çağırdı. Mezâr açıldı. Bir defa dahâ "yâ Ya'kûb" diye çağırdı. O sırada mezâr içinden bir nûrânî pîr kalktı. Saçları uzamış. Başından toprağı saça saça ayak üzerine durup, yüksek sesle söyledi ki: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah vahdehü lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh." Ondan sonra Hazreti Ali ile Hazreti Habîb-i ekremin huzuruna gittiler. Bu mucizeye şahit olan kâfirler îmâna geldiler. Hazreti Îsâ kavminden olan kimse de Müslüman oldu... Bir gün Resûlullah, "Ey insanlar! Ey muhâcir ve ensâr! Size Ali bin Ebî Tâlib'in fazîletlerinden haber vereyim mi?" buyurdu. Eshabı kiram, evet, dediler. Buyurdu ki: "Benim habîbim Cebrâîl aleyhisselâm beni Mi'râca ilettiği gece, dördüncü gökte bir şahsı gördüm. Bir taht üzerinde oturmuş. Ali bin Ebî Tâlib'in şahsı gibi. Ben durdum ona baktım. Cebrâîl aleyhisselâm bana 'seni ne durdurdu' dedi. Dedim ki: Yâ Cebrâîl! Bu Ali bin Ebî Tâlib'dir ki, benden önce gelip, bu mekâna oturmuştur. Cebrâîl dedi ki: Bu Hazreti Ali değildir. Velâkin, semâvâtın melekleri Hazreti Alî'nin dîdârına ve ziyâretine meşgûl ve müştak oldukları için, Allahü teâlâ Hazreti Ali sûretinde bir melek halketti. Bu göklerin melekleri bu melek önüne gelip, bunu ziyâret ederler. Ali bin Ebî Tâlib'e iştiyâklarından dolayı, bu melek üzerine selâm verirler. Var ona yakın ol. Üzerine selâm ver. Ben de yanına vardım. Onu kucakladım. O da beni kucakladı. Onda, Ali bin Ebî Tâlib'in kokusunu duydum."