Dün, uyuşturucu bataklığına düşmüş, Batı gençliğinin durumunu ele almıştık. Bugün de, ülkemizdeki gençleri ele almak istiyorum... Liselerde -özellikle zengin muhitlerdeki liselerde- hızla yayılan uyuşturucu alışkanlığı, ortaöğretime kadar indi. Polis uyuşturucu tacirleri ile mücadele ediyor ama, sadece polisin mücadelesi ile iş bitmiyor. Bataklık kurutulmadığı için tam bir netice almak mümkün olmuyor. Bu mücadelede, en büyük iş ailelere düşüyor. Sonra da, medyaya. Magazin basını, sanatçıları devamlı haber yaparak genç nesilleri bunlara özendiriyor. Gençler bunların sadece sanatına değil günlük yaşayışına da ilgi duyuyor. Bunların çoğunun bu bataklıkla ilgisi bilindiğinden, "çağdaş insan" olabilmek için uyuşturucuya da yabancı olmamak gerektiğini zannediyor. Kültürel faaliyetlerde, yarışmalarda, ödüllendirmelerde sanatçıların bu yönüne de bakılması lazım. Fakat buna pek dikkat edildiği yok. Örneğin, ilk kadın tiyatro sanatçısı ve modern dünyanın örnek kadını olarak gösterilip, adına ödül törenleri düzenlenen Afife Jale uyuşturucu bağımlısı biri idi. Türk Tiyatrosu'nun ilk kadın oyuncusu Afife Jale, bağımlısı olduğu kokain yüzünden hayatını kaybetmişti. Afife Jale'nin yanısıra birçok ünlü sanatçının uyuşturucu tedavisi görmesi veya uyuşturucudan dolayı hayatını kaybetmesi "çağdaş" dünyanın uyuşturucu batağına ne denli saplandığını açıkça ortaya koyuyor. Bu ve bunun gibi örnekler, topluma nasıl bir çarpık zihniyetin pompalandığını da gözler önüne seriyor. Bu mücadelede, aile, basın ve polis üzerine düşeni eksiksiz olarak yapmadıkça gençlerimizi bu illetten kurtarmak mümkün değildir. Ailelerin, her şeyden önce, çocuklarını manevi yönden yetiştirmeleri, haramı helali öğretmeleri şarttır. Bunun vicdanlara yerleştirilmesi gerekir. Böyle yapılırsa ailesinden uzak kaldığı yerde de sahip olduğu Allah korkusu kötülüklerden korur. Ayrıca ihtiyaçsızlık da, insanları azgınlığa, yanlış yollara sürükler. Bunun için aileler çocuklara ihtiyaçtan fazla para vermemelidir. Çocuğum sıkıntıya düşmesin diye her istediğini vermekle çocuğa en büyük kötülük yapılmış olmaktadır. Anne-baba, çocuğun çevresini daima kontrol etmelidir. Kimlerle görüşüyor, nerelere gidiyor bilmelidir. Pek çok aile oğlunun arkadaşları eve geldiğinde, ev kirlenecek, dağılacak diye tepki gösteriyor. "Ev kirlenmesin de nereye giderse gitsin" diyor. Genç nereye gidecek? En yakın kahvehaneye gidecek. Burada, önce bira sonra diğer içkilere alışacak. Sonra da, bunun devamı olan uyuşturucuya sıra gelecek. Zaten uyuşturucu tacirleri buralarda kol geziyor. Basın da, magazin haberlerinde uyuşturucu ile ilgisi olan sanatçıları gündemde tutmamalıdır. Bazı sanatçılardaki manevi boşluk onları bu tür yanlış yollara sevk etmektedir. Nitekim Psikiyatrist Dr. Sefa Saygılı, "Bu insanlarda bir manevi doyumsuzluk var. Bu doyumsuzluğu maddiyatla tatmin etmeye çalışmaları, onları uyuşturucu gibi bağımlılık oluşturan maddeleri kullanmaya sevkediyor. Şöhret ve para sahibi üst gelire sahip bu insanları bir yerden sonra gece hayatı gibi eğlenceler de tatmin etmeyince, bazıları kendilerini uyuşturucunun pençesinde buluyorlar. Zaten içinde bulundukları ortam da buna müsait" diyor. Yeşilay eski Başkanı Selahattin Kaptanağası da, "Sanatçılar maalesef bulundukları konumun ne kadar önemli olduğunun bilincinde değiller. Para ve şöhretle maddi tatmini yaşayan sanatçılar, manevi tatminlere yöneliyorlar. Maddi güçlerini kullanarak, manevi duygularını tatmin edeceklerini zannediyorlar. Bu da onları uyuşturucu gibi maddelere sevkediyor" diyor. Basını da şöyle uyarıyor: "Medya, insanların bu konudaki eğitiminde öncü olmalıdır. Özellikle gençleri böyle bir yaşama özendiren programlardan kaçınmalıdır. Maalesef magazin programları gençleri adeta zehirlemektedir..."