Bu hafta Vakıflar Haftası. Hafta boyunca, vakfın önemi geçmişteki hizmetleri ile ilgili konuşmalar yapılacak, seminerler verilecek. Vakıf anlayışı insanlık tarihi boyunca var olmuştur. Ancak vakıf müesseseleri, İslamiyetten sonra yeni kuralları ile çok daha önemli bir konuma gelmiştir. Bu düzenlemede, Müslümanları hayra, yardıma ve iyilik yapmaya teşvik eden âyet-i kerîmeler, vakıfla alâkalı hadîs-i şerîfler, icmâ-i ümmet ve Sahâbe-i kirâmın tatbikâtı esas alınmıştır. İslâmiyette ilk vakıf, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm tarafından hicretin üçüncü senesinde Medîne-i münevverede kuruldu. Peygamber efendimiz kendi mülkü olan yedi hurmalığı Müslümanlığı koruma maksadıyla vakfetti. İNSANLARIN EN HAYIRLISI İslam tarihi boyunca, Orta Asya'dan Atlas Okyanusuna kadar her tarafta câmiler, kervansaraylar, medreseler, tekkeler, mektepler, köprüler, yollar, hastaneler, imâretler gibi pekçok hayırlar yapılarak vakfedildi. Müslümanlar, "Bir kimse ölünce, ameli kesilir, amel defteri kapanır. Yalnız şu üç kimsenin amel defteri kapanmaz: Sadaka-i câriyesi, ilmî bir eseri, kendisine duâ eden hayırlı bir evlâdı olan" meâlindeki hadîs-i şerîfte haber verilen bir sadaka-i câriye, yani kendilerinden sonra sevap getiren eserler bırakabilmek için âdetâ birbirleriyle yarış ettiler. Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlılar zamânında gösterdi. "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" hadîs-i şerîfini rehber edinen Osmanlılar, her sâhada olduğu gibi, bu sâhada da muazzam ve kalıcı eserler meydana getirdiler. Vakıf yoluyla tesis edilen bu sayısız eserler, muazzam Osmanlı ülkesini bir baştan diğer başa ağ gibi ördü. Akla hayale gelmeyecek konularda hizmet vakıfları kurdu Osmanlılar... Yukarıda saydıklarımıza ilave olarak; namazgâh, kütüphâne, ok ve güreş meydanları, esir ve köle âzâd etmek, fakirlere yakacak temin etmek, hizmetçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini almak, gâzilere at yetiştirmek, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, dağlara geçitler kurmak, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, borçluların borçlarını ödemek, dul kadınlara, yetimlere ve muhtaçlara yardım etmek, çocukları yuvaları, mektep çocuklarına gıdâ ve yiyecek yardımı, fakirlerin ve kimsesizlerin cenâzesini kaldırmak, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri sevindirmek, kalelere, istihkâmlara veya donanmaya yardımda bulunmak, kış aylarında kuşların beslenmesi, hasta ve garîb leyleklerin bakımı ve tedâvisi gibi pekçok maksatla çeşitli vakıflar kurulmuştur. PARASIZ DÜNYA TURU İMKÂNI Evliya Çelebi, Osmanlılar zamanındaki vakıflardan bahsederken, bir yolcunun, imparatorluğun bir ucundan diğer ucuna hiç para harcamadan Kervansaraylar üzerinden dolaşabileceğini bildirir: "Bu vakıf kervansarayların kapıları akşama kadar açık durur, ortalık karardıktan sonra kapılar kapanır, vakıf sahibinin vazifelendirdiği kapıcılar, kapının arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldiğinde, kapıları açıp kim olduğuna bakılmadan yolcuyu içeri alırlar; vakıftan, hayvan sahibinin hayvanına yem, kendilerine de yemek çıkarırlardı. Fakat gece içeri gireni bir daha dışarı bırakmazlardı. Sabah olduğu zaman dualarla kapılar açılır, yolcular hazırlanırdı. Bu sırada kervansarayın misafirleri arasında dolaşan bir görevli bağırırdı: "Ey Ümmet-i Muhammed! Maldan, candan, elbiseden eksiği olanlar var mı?" Bu soruya, kervansarayda misafir olan yolcular; "Hiçbir eksiğimiz yoktur. Her şeyimiz tamamdır. Allah vakıf sahibinin hayrını kabul etsin. Hayatta ise kendisine selamet, vefat etmişse rahmet eylesin" derler, kapılar açılır görevliler, "Öyleyse, Allah, giden ümmet-i Muhammed'e selametler, kalanlara ise rahatlıklar versin " derlerdi. Daha sonra kapıdan yolcuları uğurlayan kervansaray bekçileri, "Ey din kardeşlerimiz! Yolunuzda durmayın, sizi namazınızdan alıkoyanlarla arkadaşlık etmeyin! Her yüzünüze güleni dost sanıp da, ibadetinizden kalmayın! Haydin Hak yardımcınız olsun, güle güle uğurla gidin" derlerdi...