Firavun, Musa aleyhisselâmın mucizelerini görünce, onu tasdik edecek oldu. Veziri Haman gelip, "Bizce sen tapınılan ilâhsın. Şimdi bir kula mı tâbi oluyorsun?" diyerek aklını çeldi. Firavun, "Bugün ve yarın bana mühlet ver!" dedi. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselâma vahyedip buyurdu ki: "Firavun'a tarafımdan bildir ki; eğer Allahın bir olduğuna iman edersen, seni saltanatında tutarım ve sana gençliğini, tazeliğini veririm!" Hazreti Musa bunu Firavun'a haber vererek dedi ki: "Şayet iman edip, bana tâbi olursan, Allahü teâlâya duâ ederim, gençleşirsin. Yiyip içmen, kuvvetin eskisi gibi olur ve Allahü teâlâ sana dört yüz yıl daha ömür verir." Bu sözler Firavun'a hoş geldi ve; "Düşüneyim" dedi. Ertesi günün sabahında Firavun, yanına gelen veziri Haman'a, Hazreti Musa'nın, Allahü teâlâdan verdiği haberi söyleyip, "Bu haber bana hoş geldi" dedi. Haman hemen karşı çıktı: - Yemin ederim ki, senin bu dediğin haber, bir gün tapınılmaktan azdır. Ben seni gençleştiririm. Hatta Firavun'u tahrik ederek şöyle devam etti: - Utanmaz mısın ki böyle sözler söylersin. Hem, "Ben tanrıyım!" dersin, şimdi de tutmuş, "Ben kulum!" diyorsun. Bunun üzerine, Firavun niyetinden vazgeçti. Veziri Haman'ın hemen karşı çıkmasıyla, Hazreti Musa'yı reddeden Firavun, gördüğü mucizeleri, bilhassa asanın ejderha olmasını, sihir olarak yorumladı. Etrafında bulunan kavminin ileri gelenlerine dedi ki: - Şüphesiz bu, sihir ilmini çok iyi bilen bir sihirbazdır. Sihir yapmak suretiyle sizi memleketinizden çıkarmak istiyor. Siz bana bunun hakkında ne yapmamı tavsiye edersiniz? Aslında Firavun pek gururlu ve çok kibirli olduğundan, hatta ilâhlık davasında bulunup, tebaasını kendine tapındırdığından, başkalarına hiç danışmaz; onların fikirlerinin ne olduğunu sormaya bile tenezzül etmezdi. Fakat mucizeleri görünce, içine korku düştü ve orada bulunanların fikrini sordu. Hatta; "Bu peygamber olduğunu söyleyen Musa [aleyhisselâm] hakkında ne yapmamızı tavsiye edersiniz? Buna ne gibi tedbir düşünürsünüz?" diyerek yanındakilere iltifatkâr davrandı.