Bazı dikkatli okuyucularımız, "Kutlu Doğum Haftası"nda, hafta ile ilgili yazı yazmadığımı fark edip, bunun sebebini sormaktadırlar. Evet, bu değerli okuyucularımızın tesbitleri doğru. Sebebine geçmeden önce, şu gazete haberine bir göz atalım: "İstanbul Müftülüğü'ne bağlı Tasavvuf Kadın Korosu, Kutlu Doğum Haftası nedeniyle CRR'de konser verdi. İstanbul Müftülüğü Tasavvuf Musikisi Kadınlar Korosu şefi Ayşenur Pekel İstanbul Müftülüğü Tasavvuf Kadın Korosu halktan yoğun ilgi gördü. Konsere gelen birçok izleyici konser bitene kadar salonu terk etmedi. İzleyiciler kadın korosunun seslendirdiği ilahilere hep bir ağızdan eşlik etti. İstanbul'da vaize ve Kur'an kursu öğretmeni olarak çalışan 50 kadın din görevlisi, şef Ayşenur Pekel yönetiminde Sevdim Seni, Canım Kurban Olsun Senin Yoluna gibi Peygamber Efendimiz'i anlatan naatları seslendirdiler..." Diyanet İşleri Başkanlığı Korosu da, değişik şehirlerde faaliyetini icra etti. Sadece Diyanet değil, birçok dini kuruluşlar ve cemaatler de, konserlerle bu kutlamaya (ve kandil günlerine) destek vermektedirler. Şimdi bu etkinlikler, ibadet kapsamında mı, eğlence kapsamında mı değerlendirilecek, yoksa her ikisi mi? Hiçbirine sokulamayacağı açıktır. ESKİ KÖYE YENİ ADET Bizi yıllardır takip edenler iyi bilirler; biz, sünnetlere sıkı bir şekilde sarıldığımız gibi, bid'atlerden yani dinde olmayıp sonradan ibadet olarak ortaya atılan şeylerden de şiddetle kaçınan bir yayın politikası takip ediyoruz. İyi niyetle de olsa-bid'atler genelde iyi niyetle yapılır-yapılan bu yeni kutlama, geçmişte örneği olmayan bir uygulamadır: Şöyle ki: 1- Dinimizde dini kutlamalar, mübarek gün ve geceler, bayramlar hep hicri yıla göredir. Asırlardır Resulullah Efendimizin doğumu hicri yıla göre yani, Rebiülevvel ayının 11. gününü 12. güne bağlayan gecede yapılmıştır. İlk defa miladi yıla göre kutlama, "Kutlu Doğum Haftası' ile başlatılmıştır. Pek çok kimse haklı olarak, eski köye yeni âdet neyin nesi diye soruyor! 2- Buna rağmen eğer, Kutlu Doğum Haftası, miladi yıla göre yapılacaksa, bu kutlamaların hiç olmazsa Resulullahı anmanın şanına uygun bir şekilde olması lazım gelmez mi? Peygamberimizi övmek ibadet olduğuna göre, kutlamaların ibadet sınırları içinde olması gerekir. Müzik Korosu ile konser verilerek, tiyatro gösterileri sergilenerek, Nasreddin Hoca'dan fıkralar anlatılarak, davullu zurnalı, mehter ve folklor gösterileri yaparak Resulullah efendimizin doğumunu kutlamayı dinin neresine sığdıracağız? Gün gelir; madem ki konser caiz, o zaman bu işi cami içinde yapalım, denirse camiler kiliseye çevrilirse ne olacak! Yoksa bunlar, dinlerarası hoşgörü, ortak faaliyetler, dinlerin biribirine yaklaşması kapsamında mı mütalaa ediliyor! MEVLİD KANDİLİ GÖLGEDE KALDI 3- Dikkati çeken başka bir husus da; gerçek doğum günü olan Mevlid Kandili kutlamaları; kandil gecesi mevlid okutmak, Cuma hutbelerinde ve vaazlarda bahsetmekle sınırlı iken; Kutlu Doğum'un, bir hafta süre ile, Mevlid Kandili programı ile mukayese edilemeyecek zenginlikte kutlanmasıdır. Bu uygulama ister istemez insanın aklına şu endişeyi getiriyor: Ya zamanla, gerçek doğum günü olan, Mevlit Kandili unutulur, bunun yerini Kutlu Doğum Haftası alırsa ne olacak? Yoksa maksat bu mu? 4- Bu konuda şöyle bir orta yol bulunabilir: Ya bu, Kutlu Doğum Haftası, hicri yıla göre olan doğum gününü yani mevlid kandilini içine alacak şekilde yapılır, ya da, Miladi doğum gününe denk gelmeyecek bir haftada, doğum günü değil de "Anma Haftası" şeklinde düzenlenir. Bu da, konserli, eğlenceli değil, Resulullahın şanına yakışır, onun güzel ahlakını, faziletlerini anlatan bir anma programı ile yapılır. Böylece kimsenin kafası da karışmamış olur. Hem de yapılan iş dine uygun olur! (Yarın da, tasavvuf müziğinin dindeki yerinden bahsedelim).