Dün, "Kadın dizileri ve programları" ile evinde huzur içinde yaşayan kadınlarımızın, nasıl huzursuz hale getirildiklerinden bahsetmiştik. Huzursuz etmelerinin nihai maksadı onları gelecekle ilgili nafaka endişesine düşürerek evden çıkarmak, kadını çalışma hayatına çekmek. Memur, işçi yapamadıklarını da meslek edindirme, dil öğretme gibi çeşitli adlar altında bunu sağlamak. Batılılar, 150 yıldır, bütün güçleri ile çalışmalarına, bütün imkânlarını kullanmalarına rağmen milletimizdeki imanı, İslamı yok edememelerinin ve yaşayış olarak tamamen kendilerine benzetememelerinin sebebi olarak "aile"yi görüyorlar. Çünkü inanç ailede nisilden nesile, görerek, duyarak, yaşayarak geçiyor. Ailedeki eski usul yapılanma, yaşayış devam ettiği müddetçe dinin de nesilden nesile aksamadan geçeceğini gördükleri için aile üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştırdılar. İSLAM ÜLKELERİ KUŞATMA ALTINDA Bu yoğunlaşma sadece ülkemizde değil bütün İslam ülkelerinde devam ediyor. Kadın dizileri, Türkiye üzerinden bu ülkelere ihraç edilmektedir. Kadına, feminizmi aşılayan, aileye, kocasına düşman eden, aileden soğutup uzaklaştıran, huzurun ailede değil, sokakta, iş hayatında olduğunu telkin eden diziler bütün İslam ülkelerinde harıl harıl izlenmektedir. Dizi oyuncularına hayranlık duyulmakta, bu ülkelere gittiklerinde, büyük bir ilgi görüp el üstünde tutulmaktadır. Neredeyse dizi oyuncularını kocalarından daha çok seviyorlar! Oyuncuların rol icabı yaptıklarını gerçek gibi kabul edip kocalarının da kendilerine böyle davranmasını bekliyorlar. Bu beklentileri karşılanmayınca da kocalarını küçümseyerek aradaki sevgiye büyük darbe vuruyorlar. Kadınlara yönelik bu çalışmalar, Televizyon yayınlarının yanında medya ve sivil örgütlerce de yapılıyor. Bu kuruluşlar, gerçekten kadını düşünüyorlarsa, kadının ruhen ve bedenen en huzurlu olduğu yerin aile olduğunu savunmaları gerekir. Bunlar aksine, ailenin esasını teşkil eden "ana"lık düşmanlığı yapıyorlar. Analığı, çocuk yetiştirmeyi bayağı bir iş olarak sunuyorlar. Daha doğrusu iş olarak görmüyorlar. En kıymetli işi yapan annelere "boş kadın" muamelesi gösteriyorlar. Çünkü onlara göre çalışıyor olmak için sokağa çıkmak lazım. Sabahın köründe evden çıkıp akşamın karanlığında eve gelecek şekilde mesai yapması lazım. AMEL DEFTERİNİ KAPATMAYAN İŞ Yıllardır, ev hanımlığı kötülenip, iş kadınlığı övüldüğü için, ev kadını olmak entellere göre utanılacak bir iştir!.. Yoğun propaganda sebebiyle şuurlu bir İslam terbiyesi ile yetişmemiş kadınların kulağına, "iş kadını" daha hoş geliyor. Bu şekilde daha özgür olacağını düşünüyor. Bunlara Osman Yüksel Serdengeçti'nin, "Özgürlük verme bahanesiyle; kadınları kafes arkasından çıkaranlar, şimdi onları sokakta kafesliyor" sözünü hatırlatmak lazım. Kadının çalışıyor sayılmasında da pek çok gariplikler, mantıksızlıklar var. Mesela, bir kadın kreşte, anaokulunda, bakımevinde başkasının çocuklarına bakıyor; bunun için çalışan kadın oluyor, üreten kadın oluyor aynı kadın evinde kendi çocuklarına bakınca işsiz, boş oluyor!.. Aslında, en faydalı, en şerefli iş ev hanımlığıdır, İslam terbiyesi üzere çocuk yetiştirmektir. Dinimize göre insan öldükten sonra amel defteri kapanacak; fakat iyi bir çocuk yetiştirmişse onun defteri kapanmayacak, faydalı amellerinden hasıl olan sevabı ölmüş olan annesinin hesabına yazılacaktır. Ahirette kendisine dünyadan devamlı sevap gelecektir. Eğer çocuğunu şunun bunun eline bırakıp kötü bir evlad yetiştirmişse, bu defa da onun yaptığı kötülüklerin günahı ahirette annesini bulacaktır. Şunu unutmamak gerekir; Cenab-ı Hak kadını ve erkeği belli maksatlar için yaratmıştır, belli görevler vermiştir. Bu yaratılış hikmetine karşı gelmenin ahirette olacağı gibi dünyada da mutlaka bir bedeli olur. Bugün Batı dünyasındaki kadının, ailenin perişan hâli bunun ispatıdır. (Yaratılışa uygun, erkeğin ve kadının görevleri için, "Huzurun Kaynağı Aile" kitabı tavsiye olunur)