Bu hafta, "Yaşlılara Saygı Haftası". Bu, insanlık icabı yapılması gerekeni hatırlattığı, ikaz ettiği için güzel bir şey. Ancak böyle bir haftanın düzenlenmesi, yaşlılara saygıda, hürmette, ilgide eksikler olduğunu; yaşlılara, saygısızlık yapıldığını gösterir ki bu da olumsuz tarafı. Yaşlıların bir kısmı zaten Batı'nın buluşu yani yaşlıların başlarından atma yeri olarak huzur evlerine terk edilmiş durumdalar. Kalanlar da; büyütmek, yetiştirmek, okutmak için çekmediği sıkıntının kalmadığı çocuklarının yanında "sığıntı" halindeler. Birkaç çocuğu varsa bu sığıntı hali sıraya konulmakta. Çocuklar; sende az kaldı bende çok kaldı tartışmaları içinde sıranın biran önce diğer kardeşine geçmesini beklemekteler. Yaşlılar da ölümü. HAYVANİ YAŞAYIŞA ÖZENTİ Batı, en büyük tahribatı bindiği dalı keserek aile üzerinde yaptı. Bugün Batı'da neredeyse gerçek manada aile kalmadı. Aile hayatının yerini, kısa süreli birliktelikler, beraberlikler aldı. Az da olsa eski alışkanlıkla aile hayatını devam ettiren çiftler, çocukları 18 yaşına gelince ev ile irtibatı tamamen kopmaktalar. İstemeseler de buna engel olamamaktalar. Evde büyükbaba, büyükanne zaten yok. Onlar çoktan huzur evlerine kapatılmış. Bu yaşayış hayvanlarınkine ne kadar benziyor değil mi? Hayvanlar, yavrularını, yeterli duruma gelince yuvadan atarlar. Bütün bunlar insanlığın hızlı bir şekilden insani yaşayıştan uzaklaşıp hayvani yaşayışa ilerlediğini göstermektedir. Bu anlayış bizde de hızla yayılmaktadır. Eskiden, Batı'da da bizde de, büyük aile yaşayışı vardı. Evlerde, büyükbaba ve büyükanne bulunurdu. Torunlar, büyükbabanın sonu, kötülerin mutlaka cezasını bulması, iyilerin de mutlaka mükafata kavuşması ile biten masalları dinleyerek büyürlerdi. Evin gelini de, ev işlerini, çocuk bakımını oturma kalkma adabını evin büyükannesinden öğrenirdi. Evler, milletin geçmiş kültürünün, terbiyesinin, inancının, örf ve adetinin gelecek nesillere intikalini sağlayan çok önemli bir kültür merkeziydi. Bu merkez dağıldı. Bunun sonucu olarak da geçmişle bağlar koptu. Tecrübe kolay elde edilen bir şey değildir. Para ile mal ile de elde edilemez. Gelin için kayınvalidesinin tecrübeleri paha biçilmez bir değerdir. Aynı durum dede için de geçerli. Dede torunlarına yaşayışıyla, hikayelerle, aile terbiyesini, toplumun örf adetini aşılar. Böyle bir terbiyeden geçen çocuk hayatta başarılı olur. Hadis-i şerifte, "Tecrübeli yaşlılarla oturup kalkın. Âlimlere sorun. Hikmet sahipleri ile beraber olun." Meşhur CNN programcısı Larry King kitabında anlatır: New York Belediye Başkanı Mario Poduno hoş sohbet, hitabeti güzel bir idarecidir. Eski ABD Başkanı Clinton'ın danışmanı olan hukukçu oğlu Andrew Poduno, genç yaşına (yaşı 33) rağmen, bu konularda babasından daha başarılı. Bir gün Mario Poduno'ya bunun sebebini sordum. Şöyle cevap verdi: "Biz İtalyan asıllıyız. Bizde geniş aile kültürü hakimdir. Andrew, dede kültürü ile yetişti. Babam, annem devamlı ona birşeyler anlatırlardı. O da zevkle dinlerdi. Dinlemesini bilen çok şey öğrenir, kendisini de dinletir. Konuşma yeteneği gelişir. Oğlumun başarısının altında bu gerçek yatar..." KİM NE YAPARSA! Dünyalık faydaları bir tarafa, yaşlılara, anne babaya saygı hürmet, onlara iyi muamele yaşlılıkları sebebiyle yaptıkları can sıkıcı hallerine sabretmek, onları üzmemek dinimizin emridir. Ayrıca, kim ne ekerse onu biçer, kim ne yaparza karşılığını bulur, düsturunu da unutmamalıyız. Bir hadis-i şerifte,"Kim ne yaparsa, aynıyla karşılaşır." buyuruldu. Bu hadis-i şerifi izah eden kitaplardan birinde, bu hadiseye benzeyen şöyle bir olay daha nakledilir: Bir genç, yolun kenarında, ak sakallı bir ihtiyarı dövüyormuş. Yoldan geçenler, ihtiyara acıyarak genci ayıplamak istemişler, fakat ihtiyar razı olmamış. Şiddetle karşı koyarak demiş ki: "Dokunmayın, istediği kadar vursun, dövsün, cezamı çekeyim." İhtiyara sormuşlar:" Senin suçun nedir ki?" Cevap vermiş: "Çünkü, vaktiyle burada, ben de babamı dövmüştüm. İşte aynı yerde beni döven bu delikanlı da benim çocuğumdur. Benden babamın intikamını alıyor!"