Konuşmada tekellüfe düşmemek için; konuşma kısa, açık yani anlaşılır olmalıdır. İfadeler kapalı ve farklı anlamlarda kullanılmalıdır. Maksadı aşan ifade olmamalıdır. Çünkü konuşmanın maksadı, gayesi meramını anlatmaktır. Onun ötesinde kalan, kötülenmiş zorlamadır. Lâfızlarını güzelleştirmek, bu kötülenmiş kısma dahil olmaz. İfrata kaçmaksızın ve garip kelimeler kullanmaksızın yapılan nasihatler de bu kısma dahil değildir. Çünkü hitabet ve hatırlatmadan gaye; kalpleri harekete geçirmek, teşvik etmek, gönülleri yumuşatmaktır. Lâfzın zarif oluşunun burada büyük bir tesiri vardır. Bu bakımdan güzel lafızlar, hitabet ve nasihate uygundur. Hazreti Ali buyurdu ki: "Arkadaşların en kötüsü, sana tekellüf eden, kendisinin idare edilmesine seni mecbur kılan, seni özür dilemeye zorlayıcı işlere iten kimsedir." Tekellüften yemekte de kaçınılmalıdır: Hikmet ehlinden birini yemeğe davet ederler. O da, "Şu üç şartla kabul ederim der: 1- Yediğimi zehir etmezseniz, 2- Sizin çok sevdiğiniz ama benim rahatsız olacağım birini yanıma oturtmazsanız, 3- Kendimi zindanda yani mahkum gibi hissettirmezseniz. Teklife razı olurlar. Ev sahibi misafirin yanına küçük çocuğunu oturtur. Çocuk zararlı şeyler yapar. Ev sahibi de yemesi için ısrar edince misafir, "Verdiğin sözü bozdun. Üç şarta da uymadın, gidiyorum" der. Yine aynı zatı davet ederler. Yine üç şart ileri sürer: (Tekellüf, zulüm ve hıyanet olmazsa kabul...) der. Buradaki tekellüf: Evinde bulunmayan şeyi zahmet ve masrafa girerek getirmektir. Hz. Ali, yemeğe davet edilince "Üç şartla kabul ederim. Bir şey almak için çarşıya gitmeyeceksiniz. Evinizde olanı da esirgemeyeceksiniz. Benim yüzümden çoluk çocuğunuzu da aç bırakmayacaksınız" buyurdu. Tekellüf yapılınca, yani hazırda olanı vermeyip çarşıdan masraf ederek pahalı ve kıymetli şeyler alınınca, arkadaş bir daha masraf ettirmemek için gelmekten kesilebilir. Gelmeyince de soğukluk başlar. Onun için hazırda ne varsa vermeli, külfete girmemelidir. Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr