Yerli yabancı tespitler aynı

A -
A +

Son günlerde ülkemizin içine düştüğü yolsuzluklar ile ilgili içler acısı haller yurt dışında yurt içinde çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından dile getirilmektedir. Dün yabancı bir kuruluşun tespitlerini aktarmıştım. Bugün de, asırlar boyunca milletimizin göz bebeği olan ordumuzun değerli bir komutanının tespitine yer vermek istiyorum. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, geçen hafta devir teslim töreninde yaptığı konuşmada, Jandarma Genel Komutanı sıfatıyla devlet hayatının inceliklerine vakıf olduğunu, terörle mücadele, uyuşturucu ve insan kaçakçılığından, yolsuzlukla mücadeleye kadar çok çeşitli sahalarda görev ifa ettiğini belirterek özetle şunları dile getirmiştir: "Bu meyanda, toplumumuzu derinden yaralayan bir temel soruna temas etmeden geçemeyeceğim. Bugün içinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel problemlerin, kirlenmiş bir ahlakî çevrede yaşıyor olmamızdan kaynaklandığını özellikle belirtmek istiyorum. Toplumu saran bu ahlakî çöküntü, hiçbir şeye inanmayan, birbirini umursamayan, sadece kendini düşünen bir yapı oluşmasına sebep olmuş, sevgi, dostluk, dürüstlük, şefkat, alçak gönüllülük kavramları anlam, derinlik ve boyutlarını büyük oranda kaybetmişlerdir..." Bu önemli, güzel tespitlere katılmamak mümkün mü? Zaten, asırlardır bu değerlerimiz sebebiyle meşhur olmuş; dünyaya, güzel ahlakı, adaleti, insanlığı yaymış bir milletiz. Geçmişte tarafsız gözlemciler de söz birliği ile aynı şeyleri söylemişler. Mesela, onsekizinci asırda İsveç'in İstanbul sefirliğinde bulunmuş Mouradgea d'Ohsson 1791'de Paris'te neşredilen "Tableau general de I'Empire othoman" ismindeki meşhur eserinde o zamanki ahlâk yapımızı şöyle dile getirmektedir: "Namuslu olmak, dürüstlük ve doğruluk bir Türkün hâl ve ve harekâtının ruhunu, özünü teşkil eder. Türkler meşrû yollar hâricinde hiçbir kazanç temin etmemekle mükelleftir. Haksız kazanılmış bir maldan faydalanmaya kalkışmak Allahın nazarında o kadar câniyâne ve kötü bir harekettir ki, bu sebepten kötü, insafsız ve çalan çırpan bir kimseden hediye bile kabul etmezler. Osmanlı Türkleri, diğer faziletleri kadar nâmuskârlık, dürüstlük ve doğruluk gibi Kur'ân ahlâkına dayanan meziyyetleri itibariyle de takdire şayandır. Sosyal nizâmın Osmanlılar arasında kurmuş olduğu münâsebetlerin hepsine temiz yüreklilikle iyi niyet hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Vatandaşları birbirlerine karşı taahhüd altında bulundurmak ve bunları uygulamak için başka memleketlerde olduğu gibi yazılı bir yaptırımlara ihtiyaç yoktur. Osmanlı Türklerinin Medh-ü senâ edilecek meziyyetlerinden biri de verdikleri söze sâdık olmaları, başkalarını aldatmaktan ve emniyeti sûiistimâl ile insanların zaaflarından istifâdeye kalkışmaktan veyâhut saflıklarını istismâr etmekten vicdan azâbı duymalarıdır. Kendi dindaşlarına karşı bütün muâmelelerine hâkim olan bu kaideyi, hangi din ve mezhebe mensub olursa olsun bütün yabancılara karşı da riâyet ederler. Bu noktada Müslümanla gayrimüslim arasında hiçbir fark gözetmezler, zîrâ her türlü gayri-meşrû kazançları İslâmiyyet bakımından kötü sayarlar ve meşrû surette kazanılmamış bir servetin ne bu dünyâda, ne öteki dünyâda hiç kimseye hayrı olmayacağına kat'î surette imân ederler..." İngiliz yazarlarından, Th. Thornton da, eski Türk haysiyet ve nâmusu şöyle tasvir eder: "Memûriyet hayatı içinde ahlâkı bozulmuş olmayan Türkler, doğruluğu faziletin temeli sayarlar ve verdikleri sözü kudsî bilirler..." Dünümüz ve bugünümüz ile ilgili, yerli yabancı tespitler aynı: Bizi biz yapan ahlâkî değerlerimizden çok şey kaybetmişiz. Bu konuda herkes hemfikir. Bugün, bütün mesele toplumu huzursuz etmeden bu değerlerimizi yeniden nasıl kazanırız, bunu bulup ortaya koymakta!.. Hastalık teşhis edildiğine göre tedavinin yarısı yapılmış demektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.