Kıbtîler zor durumdaydı, hangi suya el atsalar kan haline geliyordu. Öyle ki, su alınan bir kuyunun başında, İsrailoğullarından ve Kıbtîlerden birer kişi bulunsa, İsrailoğlunun doldurduğu, saf su; Kıbtîninki ise kıpkırmızı kan kesiliyordu. Bir İsrailli ile bir Kıbtî aynı kaptan su içseler, yine Kıbtîye kan, İsrailoğluna su olurdu. Firavun'un ailesinden susayan bir kadın, İsrailoğullarından bir kadına gelip, "Bana senin kabından su ver!" dedi. O da güğümünden aldığı suyu, Kıbtînin kabına dökünce, hemen kan oldu. Hatta, "Önce kendi ağzına al, sonra benim ağzıma dök!" dedi de; İsrailoğullarından olan kadın, böyle yapıp, Kıbtînin ağzına dökünce, su yine kan oldu. Nil nehri, ekinlere ve ağaçlara su olarak aktığı hâlde, Kıbtîler gidip oradan içseler, kan olurdu. O günlerde Firavun çok susadı. Yaş ağaçları yiyip, rahatlamak istedi. Ağzına alıp çiğneyince, acı ve tuzlu oldu. Yedi gün böyle devam etti. Yedikleri, içtikleri kan oldu. Kıbtîler, bu durumdan iyice bunalınca, Musa aleyhisselâma gelip, dediler ki: "Bizim için Rabbine duâ et de, bu kan belâsını bizden kaldırsın. Sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle birlikte göndereceğiz. Bu sefer kat'î söz veriyoruz. Artık bir daha sözümüzden dönmeyiz!" Nihayet, çok yalvarmaları ve söz vermeleri sebebiyle, Musa aleyhisselâm yine duâ etti ve o belâ da üzerlerinden kalktı. Şöyle ki; Hazreti Musa'ya, asası ile nehre bir daha vurması emrolundu. Bildirilen şekilde vurunca, nehir saf su oldu. Diğer sular da böyle temiz oldu. Fakat onlar yine hainlik ettiler. Yine eski vaziyetlerini değiştirmediler. İman etmediler ve verdikleri sözde durmadılar. Musa aleyhisselâm, sihirbazlara galip geldikten ve tufan, çekirge, bit, kurbağa ve kan mucizelerinden sonra, yirmi sene daha onlar arasında kalıp, davetine devam etti. (Kırk sene kaldığı da rivayet edilmiştir.) Firavun ve onun kavmi olan Kıbtîler, onun davetine devamlı karşı çıkmışlar; gördükleri mucizelerden ve başlarına gelen belâlardan hiç ibret almamışlar, kat'iyen hidayete yanaşmamışlardı. Firavuna göre, Hazreti Musa, kendi sarayında büyüyen bir çocuk idi. Nasıl olur da bir peygamber olabilirdi. Bunu bir türlü kabullenemiyordu. Kıptîler ise iyice anlamışlardı ki; Firavun ve saltanatını yıkacak olan İsrailoğlu Hazreti Musa idi.