Önceki gün, "Patrona Halil" isyanının yıl dönümüydü. Tarih kitaplarında bunun üzerinde fazla durulmadığı ve önemi vurgulanmadığı için bu isyan sıradan bir isyan olarak bilinir, etkilerinden hiç sözedilmez. Halbuki, Patrona Halil, Kabakçı Mustafa ve Celali isyanları Osmanlı Devletinin Batı'daki teknolojik gelişmelere ayak uydurmasında çok önemli bir engel teşkil etmiştir. Bu isyancılar, din cahili, kaba, yobaz, medeniyet düşmanı ahmak kimselerdi. "Ahmak dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun" sözü boşuna söylenmemişir.Tarih boyunca din ve millet en çok bunlardan zarar görmüştür. Bunun için dinimiz cehaletin üzerinde çok durmaktadır. Hadis-i şeriflerde, "Nerede ilim varsa, orada müslümanlık vardır. Nerede ilim yoksa, orada kâfirlik vardır", "İlim Çin'de de olsa gidip alınız!" buyurulmuştur. Osmanlı padişahları, dinini bilen ve yaşayan samimi müslümanlar olduklarından, 18. Yüzyılda, Osmanlının teknolojide Batı'dan geri kaldığını görerek, dinin emrini yerine getirmek için Batı'daki gelişmeleri memleketlerine getirmek istediler. Buna ilk öncülük yapan, Sultan Üçüncü Ahmed Han idi. Padişahın, Lâle Devrindeki idârî, sosyal ıslâhat ve mîmârî yeniliklere orduyu da ilâve etmesi, ilimden irfandan uzaklaşmış, her türlü rezaletin hakim olduğu Yeniçerileri telaşlandırdı. Yeni tarzda teşkil edilecek nizâmi ordu için Fransa'dan mütehassıslar getirtilerek Üsküdar'da bir kışla kurdurulması, bozulmaya yüz tutmuş Yeniçerileri ve yenilikleri yanlış anlayanları ve Osmanlı Hânedânı düşmanlarını harekete geçirdi. Yönlendirmeye, kışkırtıcılığa müsait olan Patrona Halil ve avânesi, teşvikler üzerine 1730 yılı başından îtibâren isyân hazırlıklarına başladı. Sonbaharda, devlet adamlarının merkezde bulunmadıkları, Bâbıâlî'nin tâtil olduğu bir günü beklediler. Sultan Üçüncü Ahmed Hanın İran Seferine Hareket etmek üzere Üsküdar'da, devlet adamlarının da tâtil dolayısıyla yerlerinde bulunmaması isyancıların işini kolaylaştırdı. İsyana, Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, 300 kadar kuvvetle karşı koymak istediyse de, kardeş kanı dökülmemesi için geri çekildi. Yeniçeri Ağasının geri çekilişi âsîlere güç verdi. İstanbul Kaymakamı Mustafa Paşa, isyânı haber alır almaz, hadiselerden pâdişâhı haberdâr etti. Sultan Ahmed Han ve devlet adamları İstanbul'a geldiler. Lâle Devrinin barış, sükûn ve huzûruna alışan devlet adamlarının uzun görüşmeleri ve kardeş kanı dökülmesini istememeleri, isyâncıları daha da cesaretlendirdi. Âsîler 30 Eylül'de liste yapıp, 41 kişinin kendilerine teslimini istediler. Listede; Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa, Kaptan-ı deryâ ve İstanbul Kaymakamı Mustafa Paşa, Sadâret Kethüdâsı Mehmed Paşa ve Şeyhülislâm Abdullah Efendiyle otuz yedi kişinin daha isimleri vardı. Sultan Ahmed Han, âsîlerin istediği şahısları vazifeden alıp, İstanbul'dan uzaklaştırarak, hâdiselerin önüne geçmek istedi. Vezirliğe Silâhtar Mehmed Paşa tâyin edildi. Dâmâd İbrâhim Paşa, âsîlerin eline geçince, Kaymakam Mustafa ve Mehmed paşalarla berâber hunharca öldürüldüler. Sonra da padişaha yöneldiler. Sultan Ahmed Han tahtını; katliamların önüne geçmek için yeğeni Şehzade Mahmûd'a bıraktı. Birinci Mahmûd Han, 15 Kasım 1730 târihinde Patrona Halil ve avânesini imhâ ettirip, İstanbul'da âsâyişi yeniden sağladı. Devlet kademelerine tâyinlerde bulunup, isyâncılardan eser bırakmayarak, devletin otoritesini tesis etti. Fakat, devlet bu isyandan büyük zarar gördü. Moraller bozuldu, idareciler ciddi bir şekilde yeniliklere yönelmekten korktular. Hele yıllar sonra, başka bir yobaz olan Kabakçı Mustafa isyanı yenilikleri tamamen durdurdu. Osmanlı Devletine elli sene kaybettirdi diyebiliriz. Yarın da kısaca bu isyana değinelim isterseniz.