Yûsuf-i Neccâr, Hazreti Meryem'in hâmile olduğunu görünce, adetâ ne olduğunu şaşırdı. Bunu nasıl yorumlayacağını bilemedi. Onun iffet, hayâ ve edebinin ne derece kemâlde olduğunu biliyor, yanlış bir iş yapmasına asla ihtimâl vermiyordu. Fakat Hazreti Meryem hâmile idi ve bunun, zahirde bir tek îzâhı vardı, o da, bir erkeğe yakın olması... Adetâ aklını kaçıracak gibi oluyordu. Nihayet bir yolunu bulup, Hz. Meryem'e dedi ki: "Bana söyler misin? Hiç tohum ekmeden ekin biter mi, yağmur yağmadan ağaç yetiştiği olur mu, erkek olmadan çocuk meydana gelir mi? Babasız olarak çocuk doğar mı?" Bunun üzerine Hazreti Meryem, şöyle dedi: -Evet doğar. Allahü teâlâ tohumu ilk yarattığında, tohumdan mı yarattı? Elbette tohumsuz yarattı. Bunu biliyor musun? Allahü teâlâ, ağacı ilk yarattığında yağmur ile mi yarattı? Elbette yağmursuz yarattı. O, yağmuru da, suyu da, ağacı da, tohumu da kendi ilâhî kudretiyle ve sâdece "Ol" emri ile yarattı. (Yine ezelî takdîri ile bu âlemde her şeyin sebepler ile meydana gelmesini dilediğinden, meselâ yağmuru, ağacın yetişmesi için bir sebep kıldı. Böyle sebepler olmadan da elbette yaratır. Fakat yine O, hâdiselerin sebepler ile vuku bulmasını dilediği için, hâdiseler, sebepler ile cereyan etmektedir. Meselâ; ateşi yakmaya, bıçağı kesmeye sebep kılmıştır. Fakat dilerse bunlarda te'sir halketmez. Meselâ; ateşin, İbrahim aleyhisselâmı yakmaması, bıçağın, Hazreti İsmail'i kesmemesi böyledir.) Yoksa sen, tohum ile yağmur sebepleri olmazsa, Allahü teâlâ ekin ile ağaç yetiştiremeyeceğini mi zannediyorsun? Hazreti Meryem'in bu sözlerine karşı Yûsuf-i Neccâr; -Hayır öyle bir şey demiyorum. Bilakis Allahü teâlâ dilediği her şeyi yapmaya kadirdir. Mutlak kudret sahibi yalnız O'dur. Bir şeyin olmasını dileyince yalnız "Ol" emrini verir. O şey de hemen oluverir diyorum, dedi. Hazreti Meryem, "Peki sen Allahü teâlanın Hazreti Âdem'i ve Hazreti Havva'yı da anasız ve babasız olarak yarattığını bilmiyor musun? deyince, o; "Evet biliyorum, dedi. Bu konuşmalardan, Hazreti Meryem'in -hâşâ- yanlış bir iş işlemediğini, bu hamileliğin, Hak teâlanın takdîri ve kudretiyle meydana geldiğini iyice anlayan Yûsuf-i Neccâr, artık bu hususta daha fazla soru sormanın, fikir yürütmenin ve çeşitli zanlarda bulunmanın yersiz olduğunu düşündü ve yanlış karar vermekten kaçındı. İsrailoğulları arasında yapılan dedikodulardan çok üzülen Hazreti Meryem, doğumu yaklaşınca, insanlardan uzak olan, Kudüs'ün 10 km güneyindeki Beyt-i Lahm adı verilen kasabaya çekildi...