Zalimlerin olduğu yerde viraneler çok olur!

A -
A +

Peygamber efendimiz zamanında, Nûşirevân isminde adaletiyle meşhur Sâsânî Devletinin bir hükümdarı vardı. Bisetten önce idi. Bu hükümdar önceleri çok zâlimdi. Şu hâdisenin, hatâsını anlayıp, âdil idâreye geçmesine sebep olduğu anlatılır... Tahta çıktığı zaman astığı astık, kestiği kestik biridir. Çok zâlim olduğu halde aynı zamanda çok da cömert biri idi. Bir gün bahçede oturmuşlar, veziriyle sohbet ediyorlarmış. Bir bakmış ki ağacın üstünde iki tane baykuş birbirleriyle konuşuyorlar. Vezirine demiş ki: SÖYLERSEM BENİ ÖLDÜRÜRSÜN - Ah! Şu baykuşlar acaba ne konuşuyor? Keşke kuş dilini bilseydik de bunları anlasaydık! Veziri zalimliğini söylemenin tam zamanı deyip şöyle cevap vermiş: - Ben anlıyorum pâdişâhım. - Söyle o zaman ne konuşuyorlar? - Söyleyemem efendim. - Niye söyleyemezsin? - Söylersem beni öldürürsün. - Söz, sana bir şey yapmayacağım. Ama ne konuşuyorlarsa doğru söyle! Veziri, kendisine bir zarar gelmeyeceğinden emin olunca, başlamış anlatmaya: -Pâdişâhım şu baykuş diğerine, bizim oğlan ergenlik çağına geldi, onu evlendirmek istiyorum. Ben seni senelerdir tanıyorum. Dostumuzsun. Senin kızı bizim oğlana alıversek, evlendirsek, bunları bir baş-göz etsek, diyor... Fakat pâdişâhım, kızın babası ağıra satıyor kızını. Diyor ki: - Evet, senin oğlun şöyle iyidir, böyle iyidir, ben ona itiraz etmem, ama benim kızım gözümden kıymetlidir, biricik kızımdır. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. İffetiyle, nâmusuyla bu zamana getirdim. - Kızının kıymeti ne kadarsa değerini veririz. Sen ne kadar çeyiz istiyorsun, onu söyle! - Ben kızıma on tane virâne isterim. Pâdişâhım bilirsiniz baykuşların meskenleri virânelerdir. Saray versen, altın versen baykuş gene de virâne ister. Bunun teklifine karşılık öbürü kanadıyla sizi gösterdi. Sonra dedi ki: - Allah Allah! Düşündüğün, istediğin şeye bak. Zalimlerin olduğu yerde viraneler çok olur! Bunun gibi bir zâlim hükümdar bizim başımızda olduktan sonra, bu memlekette daha çok virâne olur. 10 değil 100 tane, 1000 tane virâne veririm." Nuşirevan vezirinden memnun olmuştu, ne demek istediğini anladı ve doğruca avdan sarayına dönerek, o andan itibaren hal ve vaziyetini tamamen değiştirdi. Nûşirevân bu durumu herkese de bildirmiş: - Ben tövbe ettim, yaptığıma pişmân oldum. Demek ki kurtlar, kuşlar benim zulmümü konuşuyorlar. Ben vazgeçtim bu işten. İşte bundan sonra Nûşirevân'ın meşhur âdil idâresi başlamış. Öyle adil, öyle halkını gözetir oldu ki öleceği zaman Nuşirevan'ın memleketinde bir tane harabe kalmamış, her yer mâmur ve müreffeh olmuştu. Nasıl ki, Hâtim-i Tâi cömertliği ile meşhur olmuşsa, bu hükümdar da adâleti ile meşhur olmuştu. Bunun için kendisine, Nûşirevân-i âdil de denilmektedir. Peygamber efendimiz bunun için, "Ben âdil sultan zamanında dünyaya geldim" buyurmuştur. ÜÇ IRK AKRABA OLDU Vefâtından sonra, Hazreti Ömer'in İran seferinde, ülkesi İslâm topraklarına dâhil edildi. Savaş sonunda üç torunu esir alındı. Bunlara da diğer esirler gibi muamele yapılmak istenilince, Hazreti Ali, "Resûlullahın, esir olan sultanlara ve çocuklarına ayrı muamele yapılmasına dâir hadîs-i şerîfi var" deyince, bu kızları Hazreti Ömer, Sevde vâlidemizin emrine verdi. Bir müddet sonra, bunların üçü de kendi istekleriyle Müslüman oldular. Bunların birini Hazreti Hüseyin'e verdiler. Bundan, Zeynel Âbidîn hazretleri dünyaya geldi. Diğer ikisini de, Muhammed bin Ebû Bekir'e ve Abdullah bin Ömer'e verdiler. Hazreti Hüseyin ile bacanak oldular. Hazreti Ali de, Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ömer ile dünür oldu. Nûşirevân'ın hanımı da Göktürk Prensinin kızı idi. Böylece Türkler ve Acemler seyyidlerin akrabaları olmuş oluyorlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.