Dün, aklın dinimizdeki yeri üzerinde durmuştuk. Bugün de içtihadın dinimizdeki yeri üzerinde durmak istiyorum. Milliyet gazetesindeki, dinde reform yazı dizisinde bir ilahiyatçı Prof. "Kapanmış içtihat kapısını açmak gerekir. Ancak, her önüne gelenin 'içtihat yapıyorum, bu da benim içtihadım' diyerek dini ifsat etmesi, bozması da yanlış olur. Buna mani olunmalıdır. Ancak ehli olan içtihad yapmalıdır" diyor. İçtihat konusunda işte bütün mesele burada düğümleniyor. Önce şunu ifade edeyim. Aklı başında, dinini seven ve kayıran, hazret-i Peygambere ve onun vârisleri olan âlimlere hürmeti olan herkes bugün içtihada lüzum olmadığını, geçmişteki müçtehit âlimlerin yaptıkları içtihatların yeterli olduğunu ve bundan sonra da dinî konularda kimsenin sıkıntıya düşmeyeceğini bildiriyorlar. Şimdi faraza, içtihada lüzum var kabul edelim. Yine az sayıda da olsa İçtihat yapacak ehil kimse var kabul edelim. Peki, herkes benim içtihadım doğru diyeceğine göre, hangisinin doğru, kimin ehil kimin ehil olmadığını nasıl ayırt edeceğiz. Şimdi size, işin vahametini göstermek için zamane müçtehitlerinin bazı içtihadlarını(!) sunmak istiyorum: Bir ilahiyatçı Prof. çıkıyor: "Kadınların başı açık, Kur'an okumaları, namaz kılmaları caizdir. Başı örtmek, namazla ilgili değildir. Hatta evde kimse yoksa çıplak olarak da kadın namaz kılabilir" diyor. Başka bir ilahiyatçı milletvekili de *Allah Kur'an'da örtünmeyi toplulukların örflerine bırakmıştır. Örf her topluluğun hukuku, kültürü, yorumunu kapsar. Dolayısıyla benim yorumuma göre, bir kadın 'riş-burç ve hamilelik bölgesini kapattığında dinin örtünme kurallarını da yerine getirmiş olur. Bu zamana ait bir örnekle söyleyecek olursak, tek parçalık bir mayo ile vücudunu örten kadın 'minimum örtünmenin' şartlarını da tamamlamış olur. Benim 'kadında örtünme' içtihadım budur' diyor. (Güler Kömürcü, Haber Türk, 02.03.2004) Başka biri çıkıp, "Kur'an'da bugün bildiğimiz beş vakit namaz açıkca bildirilmemiş. Kur'an'da geçen salat kelimesinin manası dua, anmak, hatırlamak manasındadır. Günlük işleri arasında, birkaç defa Allahı anmak, hatırlamakla Kur'an'ın namaz emri yerine getirilmiş olur" diyor. Daha neler neler söylüyorlar... Benim kafama takılan şu: Bildiğim kadarı ile ilahiyatta öğretim üyesi olmak için Müslüman olma şartı yoktur. Müslüman olmayan biri veya nüfus kâğıdında Müslüman görünen biri İslam dinine zarar vermek için İçtihat adı altında dini yıkma faaliyetinde bulunsa buna kim mani olacak? Sen ehilsin İçtihat yapabilirsin, sen değilsin yapamazsın, diye kim yetki verecek. Eskiden kimse böyle bir şeye teşebbüste bulunamazdı. Aklından bile geçiremezdi. Çünkü bunun şartları vardı. Her önüne gelen ben müçtehidim diye ortaya çıkamazdı. Çıksa bile haddi bildirilirdi. Şimdi de kısaca müçtehidde olması gereken bazı şartları sıralayalım: Arapçayı iyi bilmesi, kelimelerin, hakîki ve mecaz mânâlarını bilmesi, fıkıh âlimi olması, hükümlerin delillerini bilmesi, Kur'ân-ı kerîmi ezberlemiş olması, Kur'ân-ı kerîmin bütün âyetlerinin tefsirlerini bilmesi, âyet-i kerîmelerin nüzûl sebebini yâni hangi hâdise üzerine ve ne için indiğini, hükmünün kaldırılıp kaldırılmadığını bilmesi lâzımdır. Hadîs-i şerîflerin sahihlerini, çeşitlerini, râvîlerini, hadîs-i şerîfin niçin, nerede ve ne zaman söylendiğini bilmesi, Kütüb-i Sitte ve diğer hadis kitaplarında geçen yüzbinlerce hadîs-i şerîfi, rivâyet edenlerle birlikte ezberlemesi lâzımdır. Müslüman olması kafi değil ayrıca verâ sâhibi, nefsi tezkiye bulmuş, sâdık, emin olması lâzımdır. Bunun yanında, zamânın fen bilgilerinden de yeteri kadar bilmesi şarttır. Şimdi sormak lazım: Müçtehitlik taslayanlarda bu şartlardan hangileri mevcut?