Her müslümanın bütün hareketlerinin, duruşlarının, gidişlerinin, İslâmiyete uygun olması lazımdır. Her şeyden önce, Ehl-i sünnet vel-cemâ'at âlimlerinin "Allahü teâlâ onların durmadan çalışmalarına, çok mükâfât versin" bildirdiği, kitaplarında yazdığı i'tikâdı öğrenmek ve imanını buna göre düzeltmek lâzımdır. Ondan sonra, fıkıh ahkâmını öğrenmeli, farzları yapmağa sarılmalı, halâle, harama dikkat etmelidir. Farzların yanında, nâfile ibâdetlerin, hiç kıymeti yoktur. Zamanımızın müslümânları, farzları bırakıp, nâfile ibâdetlere sarılıyor, nâfile ibâdetleri yapmağa meselâ, kadın erkek karışık olarak mevlid okutmağa, câmi yapmağa, sadaka ve hayrât yapmağa ehemmiyet verip, farzları meselâ beş vakit namaz kılmağı, Ramazân-ı şerîf ayında, oruç tutmağı, zekât vermeği, uşur vermeği, borç ödemeği, halâli, haramları öğrenmeği ve kadınların, kızların sokağa çıkarken, örtünmeyi, radyo ve televizyonda, din düşmanlarının imanı ve ahlâkı bozan sözlerini dinlemelerini hafîf ve ehemmiyetsiz görüyorlar. Olur olmaz yerlere birçok para sarf ediyorlar da, az bir zekâtı bir müslümâna vermeği benimsemiyorlar. Hâlbuki, bilmiyorlar ki, bir altın zekâtı yerine vermek, binlerce altını sadaka vermekten, katkat daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayrâtın çoğu ise, şöhret, hurmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riyâ, gösteriş karışmaz. Nâfile ibâdetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, âşikâre vermek lâzımdır. Bu sûretle insan iftirâdan kurtulur. Nâfile sadakayı, gizli vermelidir ki, kabûl ihtimâli fazla olur. Sözün özü şudur ki, dünyanın zararından kurtulabilmek için, ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmaktan başka çare yoktur. Dünya zevklerini büsbütün bırakamıyanların, hiç olmazsa, hükmen terk etmesi, yani dünyayı terk etmiş sayılmaları lâzımdır. Bunun için de, her sözü ve her işi İslâmiyete uygun yapmalıdır. Kâfirlerin, mürtedlerin, bazı emellerine kavuşmak için, İslâmiyete uygun işler yapmaları, dünyâda faydalı olur, râhat, mes'ûd yaşamalarına sebeb olur ise de, kıyâmet gününde fayda vermez. Çünkü onlar, imanla şereflenmemiştir. İbâdetlerin kabûl olması için, iyiliklere sevâb kazanabilmek için, iman sâhibi olmak lâzımdır.