Tanzimat Fermanı'nda İngilizler çok ince bir ayar çekmişlerdi! Zehir, şeker kaplanmış halde sunulmuştu. Metnin üçte ikisi, kaba tabirle yıkama yağlama faslından ibaretti. Müslüman halkı ürkütmemek, tepkilere sebep olmamak için, İslamiyet ve dinin esas aldığı kaynaklar övülmüş, yeniliklerle sözde dine hizmet için yapılıyor görünümü verilmiştir... İlk kısımda; Osmanlı devletinin kuruluşundan itibâren, şeriatin kânunlarına uyulduğundan, devletin kuvvetli hâle ve halkın müreffeh bir duruma geldiği bahsedilmekteydi. İkinci kısımda; yüz elli yıldan beri türlü gâileler ve türlü sebeplerle dîne ve şer'i kânunlara riâyet edilmediğinden, devletin zayıfladığına işâret edilmekteydi. Üçüncü kısımda; Allah'ın inâyeti ve Peygamberin yardımları ile devletin iyi bir şekilde idâresini sağlamak gâyesiyle yeni kânunların konulmasının gerekliliği belirtilmekteydi. Dördüncü kısımda; bu yeni kânunların dayanacağı prensipler belirtilmekteydi. Beşinci kısımda ise, bu kânunların yapılması ve tatbiki için gereken tedbirlerden bahsedilmekteydi. MAKSAT TEMELİ SARSMAKTI! Görüldüğü gibi, ilk üç bölümün Müslüman tebaanın reaksiyonunu azaltmak ve onların îtimâdını kazanmak için kaleme alındığı gayet açıktır. Tanzimât Fermanı'nın en can alıcı kısmı, dördüncü kısmıydı: Burada sinsi bir şekilde, mevcut kanunların yerine Avrupa kanunlarının konulması hedef alınmıştır. Dikkatle bakıldığında metindeki çelişki hemen fark ediliyor: İlk bölümlerde mevcut kanunların eksikliğinden, yetersizliğinden bahsedilmiyor aksine bu kanunlar sebebiyle devletin geçmişte kuvvetli hale geldiği belirtiliyor. Hemen arkasından Osmanlı idâresinde sanki bir kamu düzeni ve kânun bulunmadığı şeklinde bir hava verilmeye çalışılıyor. Başlangıçta, kanunlardan değil, kanunların tam uygulanmadığından şikayet edilirken, son bölümde sinsi bir şekilde yeni kanunlara, düzenlemelere ihtiyaç olduğu vurgulanıyor. Bahsettikleri yeni kanunlar da, Osmanlı Devleti'nin kuruluş ilkelerine ters, devletin yapısını, temelini sarsacak hususlardı. Zaten gizli maksatları da buydu. İngiliz Prensi, M. Reşid Paşa'ya, "Paşam, Osmanlı cemiyetinde bu değişikliklerin değil yapılması, sözünün bile edileceğine ihtimâl vermezdim. Sizi tebrik ederim!" demekten kendini alamamıştır. Kanunlardaki ve halkın sosyal yapısındaki değişikliklerle Osmanlı devlet otoritesinde bir gedik açılmış oldu. Osmanlı Devletinin kuruluşundan beri azınlıkların devlette ayrı bir statüsü vardı, devlette resmî görev alamazlardı. Tanzimât ile onlar da devlet idâresine karıştırıldı. Onlar da, kolayca dış düşmanların güdümüne girdiler. Böylece Haçlı Avrupa'nın arzusu doğrultusunda, devlet kademe kademe çökmeye yüz tuttu. Başlangıçta Osmanlı hükûmetinin kendi isteğiyle başlatmış olduğu bu değişim, yabancı devletlerin artan müdâhaleleri yüzünden onların istek ve ısrârıyla yapılan ve yürütülen bir hareket hâlini aldı. NİFAK TOHUMU MEYVESİNİ VERDİ Tanzimât, Osmanlı Devletinin kendi içinde de bir düşmanlığın meydana gelmesine sebeb oldu. Bilhassa devlette hep hâkim ve devletin sahibi sayılan Müslümanların, gayri müslimlerle eşit sayılması Müslüman câmiâda hoşnutsuzlukla karşılandı. Devletin elden gideceği endişesini doğurdu. Azınlıklar da huzursuzdu. Eskiden, azınlık milletler, diğer din mensupları hepsi Osmanlı devletine bağlı, devletin menfaatini düşünürken, yeni düzen ile herkes kendi menfaatini düşünmeye başladı. Azınlıklar kendi devletlerini kurma peşine düştüler. Devlette, millette birlik kalmayınca da, imparatorluk çatırdamaya başladı. Yıkılmasıyla beraber, asırlardır bugünü hayal eden -başta İngilizler olmak üzere- Batılı devletler Osmanlı topraklarına çullanarak kendi paylarını çoğaltma peşine düştüler. Böylece 1839'da Tanzimatla ekilen nifak tohumu, seksen küsur sene sonra meyvesini vermiş oldu.