Bütün kötülüklerin başı, dünya sevgisi ve dünyaya düşkünlüktür. Hadis-i şerifte, "Dünya sevgisi bütün hataların başıdır", "Ateşle su bir kapta bulunamayacağı gibi, dünya ve ahiret sevgisi de bir müminin kalbinde birlikte bulunmaz." buyuruldu. (Sevilmemesi emredilen dünya, mekruhlar ve haramlardır. Ahırete yönelik mallar dünya sayılmaz) İşte insanı bu tehlikeden koruyacak, kurtaracak en etkili ilaç da zekattır. Fahreddîn Râzî hazretleri bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Dünya sevgisine dalmak gönülden Allah sevgisini giderir. Cenab-ı Hak, mal sahiplerini, mallarından bir kısmını ayırıp, emrettiği yerlere vermekle yükümlü kılmıştır. Tâ ki kişideki mala karşı meyil kırılsın, tamamen mala yönelme engellensin ve insanın saadetinin mal toplamakla meşguliyette değil, malı Allahü teâlânın razı olacağı yerlere harcamakta olduğu unutulmasın. Kişi zengin oldukça bu zenginliğinin kendisine o zamana kadar sahip olmadığı bir takım güç ve imkânlar sağladığını görmekte ve zenginliği arttıkça gücünün ve imkânlarının da arttığını müşahede etmektedir. Bu güç ve imkânlarının artması ona büyük zevk vermektedir. Böylece aldığı bu zevk sebebiyle insan daha çok kazanmak için gayret sarfetmekte, daha çok kazandıkça hırsı da o nisbette artmaktadır. Böylece fasid bir daire içine girilmektedir. Dinimiz, zekât vasıtasıyla bu fasid daireyi kırmış, mal sahibinden, bunun bir kısmını Allah rızasını elde etme yolunda harcamasını istemiştir. Tâ ki nefis sonu olmayan bu karanlık yoldan ayrılıp, Allahü teâlânın rızasını talep ve ona kulluk yoluna yönelsin" Mal sadece vasıta Allahü teâlâ müslümanın mal toplamasına ve dünya lezzetlerinden istifade etmesine müsaade etmiştir. Fakat zengin olmanın insanın yegâne gayesi olmasına müsaade etmemiştir. İnsan daha yüce ve ulvî gayeler için yaratılmıştır. Dünya insan için yaratılmıştır; insan dünya için değil. Bilâkis insan âhiret için, Cenâb-ı Hakka kulluk için yaratılmıştır. Dünya âhiret yolunda sadece bir merhale, bir vasıtadır. Mal dininizin nazarında bir hayır ve nimettir. Fakat öyle bir nimet ki insan kötülüklerle imtihan olduğu gibi, o nimetle de imtihan olmaktadır. "Mallarınız, çocuklarınız sizin için bir imtihandır." buyuruldu. İşte zekât kişinin bu imtihanda başarılı olmasını sağlayan bir araçtır; kişiyi malını Allah yolunda harcamaya alıştırır. Zekât, insanın manevi yönden temizlenmesine vesile oldğu gibi, malı da korur. Peygamber efendimiz buyurur ki "Malının zekâtını verdiğinde onun şerrini senden gidermiş olursun." Bir başka hadîs-i şerîfte "Zekât bir mala karışırsa mutlaka onu helâk eder." buyruldu. Malının zekâtını vermeyenler üzerinde fakirin hakları kalmakta, bu da hem o malı kirletmekte, hem de Allahü teâlânın gadabının o mal üzerine çekilmesine sebep olmaktadır. Bazı büyük felâketlerin temelinde, fakire hakkını vermeyen zenginlerin bu davranışlarının yattığını bilmek gerekir. Yine hadîs-i şerîfte "Bir kavim zekâtı vermezse gökyüzünden yağmurun yağmasını önlemiş olur. Hayvanlar olmasa yağmur yağmaz." buyurulmaktadır. İnsanın dinini, canını, namusunu koruması için mal ve zenginliğe ihtiyaç vardır. Bu yüzden İslâmiyet meşru zenginliği yasaklamamış bilakis teşvik etmiştir. Zekatı verilen mal meşru maldır. İslâmiyette zenginlik bir gaye değil, bir vasıtadır; insanların temiz ve iffetli yaşamalarını sağlayan, onları bir lokma ekmeğin peşinde koşturmayıp, Allaha bağlayan, O'na kulluk etmelerine imkân veren bir vasıta... Bu yüzdendir ki Peygamber efendimiz şöyle duâ etmiştir: "Allah'ım senden hidâyet, takvâ, iffet ve zenginlik isterim." Gösteriş için olursa! İşte dinimiz, zenginlerden alınıp fakirlere verilen zekâtı farz kılarak onların maddî - manevî ihtiyaçlarını gidermiştir. Böylece fakir, hem ihtiyaç ve sıkıntı içerisinde yaşamaktan kurtulacak, hem de cemiyete ve Cenab-ı Hakka karşı vazifelerini daha iyi yapabilecektir. Aynı zamanda o kendisini cemiyetin dışına atılmış bir varlık olarak değil, kendisine cemiyette değer verilen, sıkıntıda kaldığı zaman yardım edilen, cemiyetin bir parçası olarak görecektir. Zekât hak sahiplerine verilirken, İslâmiyet fakirlerin rencide edilmemelerini bilhassa istemiştir. Zekât verilirken onun zekât olduğunu söylemek gerekmemektedir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: "Ey iman edenler! Malını gösteriş için hayra veren, gerçekte Allah'a ve âhiret gününe inanmayan kimseler gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle sadakalarınızı (zekât ve sair hayırlarınızı) iptâl etmeyiniz."