Ramazan ayı, aynı zamanda zekât ayı olarak bilinir. Bu yanlıştır, ramazan ayı oruç ayıdır. Çünkü tutulması farz olan oruç sadece ramazan ayında tutulur. Zekat için böyle bir ay yoktur. Kişi ne zaman zengin olmuşsa, yani nisab miktarı olan 96 gr altına veya bu değerde paraya veya bu değerde ticaret malına kavuşmuş ise, bu günü hicri ay olarak, mesela recebin biri, şabanın onu, ramazanın üçü gibi bir kenara yazar. Bir sene sonra, aynı günde zenginliği devam ediyorsa kırkta birini zekat olarak verir. Zenginliği devam ettiği müddetçe de hep bu ayda bu günde zekatının hesabını yapıp verir. Daha çok sevap kazanayım diyerek bunu ramazan ayına bırakmak uygun değildir. Zekat mazeretsiz geciktirilmez. Ancak zekat hesap günü ramazan ayından sonraki aylarda ise, ileride verilecek zekata mahsuben bu ayda verebilir. MALLARIN TEMİZLENİP YÜCELTİLMESİ Zekâtın bir ibadet olarak, Cenab-ı Hakkın emrinin yerine getirilmesinin yanında, insanlara ruhî, ahlâkî ve insanî yönden pek çok faydaları da vardır. Zekât sadece fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yapılan bir yardımdan ibaret değildir. Zekatın bir hedefi de insanı maddenin üzerine çıkarmak, onu maddenin kölesi değil, efendisi haline getirmektir. Bu bakımdan zekâtın, alana da verene de sayısız maddi manevi faydası vardır. Kur'an-ı kerîmdeki, "Onların mallarından zekât al ki bununla onları temizleyip yüceltesin." (Tevbe,103) ifadesinde geçen iki kelime yani "temizleme" ve "yüceltme" maddî-manevî her türlü temizleme ve yüceltmeyi içine almaktadır. Zekât kişiyi, manevi kirlerden temizleyip yücelttiği gibi, cimrilik kötü huyundan da temizler, kurtarır. Cimrilik insan mayasında var olan öyle bir huydur ki, kişi malından yalnız kendisi yararlanmak, başkalarına hiç kaptırmamak ister. Kur'an-ı Kerîm'de "İnsanoğlu pek cimridir" (İsra,100) buyurularak bu huya işaret edilmiştir. İşte zekât kişiyi bu hastalıktan kurtaran etkili bir ilâçtır. Allahü teâlânın emrine uyarak her sene elindekinin bir kısmını hak sahibi kimselere veren kimse, başkalarına vermeye alışır; maddenin ve menfaatin esiri olmaktan kurtulup onlara hâkim duruma gelir. Böylece kişi Allah'tan başka hiçbir kimseye kölelik etmemiş olur. Kur'ân-ı kerîmde "Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Tegabün, 16) buyuruldu. Zekâtla vermeye alışan insan, egoistlikten kurtulur; yalnız kendisini düşünmez, başkalarını da düşünür. Artık o, bir defa zekât vermeye alışınca, gerektiğinde zekât dışında da başkalarına yardım edecektir. Başkaları için kendi malından fedakârlık yapan kimse, başkalarının malına ve hakkına dokunmamaya da dikkat edecektir. Her nimetin bir şükrü vardır. Zekât da Allahü teâlânın kişiye ihsan ettiği zenginliğe karşı bir şükürdür. İmam-ı Gazalî hazretleri buyurdu ki: "Allahü teâlânın kuluna bedeninde ve malında ihsan ettiği nimetler vardır. Bedenî ibadetler beden nimetinin, malî ibadetler de mal nimetinin bir şükrüdür." "MALLARINIZI ZEKÂTLA KORUYUNUZ!" Zekât kin ve kıskançlığı önler. Zekât, alan kimseleri kıskançlık ve kin ateşinden korur. Ayrıca zekât, zenginle fakir arasında kuvvetli bir bağ, derin bir sevgi meydana getirir. Fakire yardım elini uzatan zengin, servetin Allahü teâlânın takdiri meselesi olduğunu, onun kişiye bir üstünlük sağlamadığını idrak eden, insanların en iyisinin, zengin olsun, fakir olsun Allah'tan en çok korkan kimse olduğu şuuruna varan, böylece fakire sadece fakir olduğu için yukarıdan bakmayan kimsedir. Fakir de kazancından bir kısmını kendisine veren, çok kazandıkça daha çok verecek olan zengine ve servetine düşman gözlerle bakmayacak, kendisine şefkatle muamele eden bu insana karşı sevgi besleyecek, mallarını muhafazada onlara yardımcı olacaktır. Peygamber efendimiz,"Mallarınızı zekâtla koruyunuz" buyurmuştur.