Zulüm, başkasının malına, mülküne tecâvüzdür. Başkasının malını haksız olarak zorla elinden almak, eziyet etmek, işkence etmek hep zulümdür. Allahü teâlâ birçok günahı affedebilir veya cezâsını âhirete bırakabilir. Fakat, zulüm günahını affetmez, cezâsını mutlaka dünyada iken verir. Ayrıca âhirette de cezâsını çektirir. Bunun yaşanmış yüzlerce, binlerce örnekleri vardır: Çok eskiden İran'da Feridun adında zâlim bir hükümdar vardı. İdâresini zulüm ve baskı ile yürütürdü. Bir gün gördüğü bir kadına göz koyarak, bunu sarayına getirmeleri için adamlarına emreder. Adamları buna derler ki: ZALİM FERİDUN'UN SİNSİ PLANI! - Efendimiz, o göz koyduğunuz, bir marangozun karısıdır. Kendisi ve kocası çok dindar olup, muhitte oldukça sevilen kimselerdir. Düşmanlarınız, sizin bu arzunuzu duyup, aleyhinize işi büyütürler. Buna mani olmak için, marangoza bu gece sabaha kadar yapamayacağı bir iş teklif ediniz. Sonra da emrinizi yerine getirmedi bahânesiyle, kendisini idam edersiniz. O zaman göz koyduğunuz karısı dul kalır, kendiliğinden size gelir. Böylece aleyhinizde hiçbir dedikoduya sebebiyet verilmemiş olur. Zâlim Feridun, adamlarının verdikleri bu aklı pek beğenerek, marangozu çağırtıp şöyle der: "Bu gece sabaha kadar, öd ağacından olmak şartıyla, on tane süslü sandık yapacak ve şafak vakti göndereceğim adamlarıma teslim edeceksin. Şayet adamlarım geldiği anda, bunları eksiksiz teslim etmezsen, seni sarayımın zindanında astıracağım, haberin olsun!.." Marangoz der ki: - Hükümdarım! Buna imkân yok, verdiğiniz mühleti birkaç hafta uzatmanızı istiyorum. Zâlim Feridun ısrar eder: - Şafak vakti göndereceğim adamlarıma, ya on sandığı, yahut da buna mukabil kendi kafanı teslim edeceksin!.. Marangoz heyecan ve telâş içinde evine gelip, gözyaşı döküp ağlamaya başlar. Ağlamasının sebebini ısrarlı olarak hanımının sorması üzerine de, zâlim hükümdarın teklifini anlatıp, gözyaşları içinde helâllik dilemeye başlar. Kadın, kocasına, "Dur bakalım, acele etme" der ve ilâve eder: - Sen, hiç kimseye zulmettin mi? - Hayır, ben hiç kimseye ne zulmettim, ne de birinin nâmus ve ırzına yan baktım. İşimde ve evimde, kendi hâlimde yaşayıp duruyorum işte. - Öyleyse, boşuna telâş etme! Zulmetmediysen zulüm görmezsin. Sabahı beklemeye başlarlar. Fakat adamda ümit iyice kaybolduğu için, "Şunun şurasında ne kaldı ki, neredeyse Feridun'un adamları gelecek..." diye hayıflanıp durur. Kadın ise, "Hiç telâş etme! Zulmetmediysen zulme uğramazsın. Feridun'un bir hesabı varsa, Cenab-ı Hakkın da bir hesabı var" der. Bu sırada, kapı güm güm vurulmaya başlar. Heyecandan elleri, ayakları titreyen marangoz, "Eyvah, işte geldiler. Sonum geldi" diyerek ecel terleri dökmeye başlar. Kapının açılması üzerine hızla içeri giren hükümdarın adamları derler ki: "Çabuk marangozhaneye. Tabut lazım!" ALLAHIN DA BİR HESABI VAR! Hükümdarın adamları, bu hüzünlü manzaradan bir şey anlamazlar. Kendisine derler ki: "Bu gece yarısı, hükümdar Feridun öldürüldü. Onun cenâzesi için bir tabut yapmanı, yeni hükümdar emretti." Kadın kocasına, "Sana, 'Feridun'un bir hesabı varsa, Allahın da bir hesabı var!' dememiş miydim?" der. Tarih boyunca, hiçbir zulüm devamlı olmamış. Zaman zaman dinsiz diktatörler, ellerini kana bulayıp, memleketlere hakim olmuş, zulüm, fesad ile insanları inleterek dünyayı korkutmuş iseler de, çabuk yıkılmışlar ve tarih boyunca, lanetle anılmışlardır. Örümcek yuvası gibi çabuk kurulan tuzakları, sabah rüzgârı gibi ferahlatıcı, hafif bir kuvvetle uçmuş, insanlığa yarar bir şey bırakmamışlardır. Zalimler, ne kadar güçlü ve kuvvetli görünmüş iseler de bu uzun sürmemiş, yıkılıp yok olmuşlardır. Çünkü "zulüm payidar olmaz."