Kraliçe II. Elizabeth'in Bursa gezisi esnasında enteresan bir hadise yaşandı. Ziyarette rehberlik yapan Prof. İlber Ortaylı, Kraliçe'ye Yeşil Cami'de bulunan bir hat yazısını göstererek tercümesini yaptı. Camide, 600 yıl önce yazılmış Farsça bir şiir yer alıyor. Şiirde "Bu zulmü yapan bana zulmettiğini zannetti, ama zulüm geçip gitti ise de, vebali bunu yapanın boynunda kaldı" yazıyordu. Kraliçe Elizabeth, caminin "hünkâr mahfili" adı verilen ve sadece padişaha mahsus olan bölümünü ziyaret ederken, Prof. Ortaylı, Kraliçe'ye burada yine duvara çini ile yazılmış bir başka şiiri gösterdi. Farsça olan bu şiirde de "Her kim ki bu devlete kasdederse Allah onu kahretsin" yazıyordu. (Kanal 1'in haberi, 14.5.2008) Umulur ki Kraliçe, bu iki hat yazısından sonra vicdanının sesini dinleyip geçmişte yaptıklarından dolayı milleti adına üzüntü duymuştur. Osmanlıyı yıkma vebalini ve yıkanlara yapılan laneti boynunda hissetmiştir. "TARİHÎ BİR HATA YAPIYORUZ!" Çünkü, bugün, İslam ülkelerinde oluk gibi kan akmasının, Müslümanların perişan hâlde bulunmasının vebali İngilizlerindir. Bunun böyle olacağı açıktı, belliydi. İleriyi gören, vicdanının sesine kulak veren insaf sahibi pek çok İngiliz devlet adamı Osmanlının yıkılmasına karşı çıkmıştı. Hatta bunlar Osmanlıyı savunan, lobiler, dernekler oluşturdular. Lordlar Kamarası'nda günlerce fikirlerini savundular. Bunların düşüncesi şuydu: "Tarihî bir hata yapıyoruz. Osmanlı bölgede önemli bir denge unsurudur. Bu denge bozulursa, bu bölgelerde huzur kalmaz. Buna biz sebep olduğumuz için de tarih bizi hiçbir zaman affetmez." İngiltere Başbakanı Churchill ise, her neye mal olursa olsun Osmanlı Devleti'nin yıkılması taraftarıydı. Ona göre bu kaçırılmaz tarihî bir fırsattı. İslamı temsil eden Osmanlının mutlaka yıkılması gerekiyordu! Osmanlıyı yıktılar ve o günden bugüne Osmanlıdan boşalan bölgelerde huzur sağlanamadı. Bu bölgeler kimseye yâr olmadı. Mazlumun ahı, kanı yerde kalmadı. Başta İngilizlere yardım eden yerli halk olmak üzere bu yıkımda dahli bulunan herkes ağır bir bedel ödedi ve halen de ödemeye devam etmektedirler. İngilizler hiçbir millete benzemeyen, farklı bir düşünce yapısına sahip insanlardır. Kazanlı Abdürreşid İbrahim ( Ö.T. 1944 Tokyo), İngilizleri şöyle tanımlar: "İngilizler, mağrur ve kibirlidir. Onlar, kendi şahıslarını ve vatanlarını ne kadar saygıya lâyık görürse, diğer insanları ve memleketleri de, o derece aşağı görürler. İngilizlere göre insanlar üç kısma ayrılır: Birincisi, İngilizler olup, Allah'ın bir ihsan olarak yarattığı en mükemmel insanlardır. İkincisi, beyaz renkli Avrupalı ve Amerikalılardır. İkinci derecede de olsa bunların da, saygıya lâyık olabileceklerini kabul ederler. Üçüncü kısım ise, birinci ve ikinci kısmın haricinde kalan insanlardır. Bunlar, insan ile hayvan arasında bir yaratık türüdür. Bunlar, saygıya lâyık olmadıkları gibi, hürriyet, bağımsızlık ve vatan bunlar için değildir. Bunlar, bilhassa İngilizler tarafından idare edilmek için yaratılmışlardır." BÖL, PARÇALA VE YÖNET Bu milletleri idare etmede kullandıkları en meşhur metotları da "böl, parçala ve yönet" yöntemleridir. Bunun için İslam âlemindeki bütün sapık mezhep ve yorumların arkasında İngilizler vardır. Vehhabilik, Ahmedilik, Kadıyanilik... hep İngilizlerin ortaya çıkarttığı ve beslediği akımlardır... Bugün dünya kamuoyunu İslama karşı şartlandırmak, Müslümanları ezmek için kullandıkları Selefilik, Taliban, El Kaide, Ladin vs. tarzı yapılanmaların arkasında da İngilizler ve Yahudiler vardır. Bir İslâm büyüğü, İngilizleri şöyle anlatır: "İslamın en büyük düşmanı İngilizlerdir. İslâmiyeti bir ağaca benzetirsek, başkaları, fırsat bulunca, bu ağacı dibinden keser. Müslümanlar da, bunları bilir ve bunlara karşı tedbirlerini alırlar. Fakat, bu ağaç bir gün filiz verebilir. İngiliz ise ağacı kesmez, bilâkis bu ağaca hizmet eder, besler. Müslümanlar da, onu ağaca saygı gösterdiği için sever. Fakat, gece kimse anlamadan köküne zehir sıkar. Ağaç öyle kurur ki, bir dahâ süremez. İngiliz vah vah çok üzüldüm, diyerek Müslümanları aldatır."