Geçenlerde dostum Avukat Nusret Sarı ile adalet üzerine sohbet ediyoruz... Av. Sarı diyordu ki; - Hukukçular Derneği yaklaşık bin avukatı İstanbul'da Cemal Reşit Rey salonunda topladı ve dünyanın tüm sakıncalılarına avukatlık yapan 84 yaşındaki ve yaşayan efsane ve 'Şeytanın Avukatı' diye de bilinen Jacquez Verges'in konferasında buluşturdu. Sakıncalıların kim olduğunu sorduğumda ise; Çakal Carlos, Filistinli ve Cezayirli direnişciler, Baader Meinhof gibi isimleri saydı... Ve daha nice dünyaca ünlü suçluların da avukatı imiş! Dostuma dedim ki, bin avukata o meşhur kopuş savunma taktiklerini veriyor ama savunduklarının hepsi de idama mahkum edildi! * Nasıl oluyor? diye sorduğumda ise dostum Av. Sarı da güldü ve; "Biz de bir saat dinledikten sonra kendi aramızda aynı şeyi söyleyerek güldük... Verges diyor ki, içinde bulunduğumuz çağda 'adaletin tecelli edeceğine' değil, 'estetiğin galip geleceğine' inanıyor... Yani en sanatçı olan kazanacaktır diyor... Ve zafer, dosyadaki aynı ögelere dayanarak, jürideki kişilerin en çok özdeşleşebileceği öyküyü anlatanın olacak." Eğer Verges'in anlattığı gibiyse, dünyayı büyük bir tehlike bekliyor... Verges'in anlattıklarından, en güzel, en inandırıcı ve en etkileyici hikâyeyi, yalan da olsa en iyi kim anlatabilirse davayı da kazanacak yorumu çıkıyor... Ki asıl felaket budur... Adalet nerede tecelli edecek? Belli değil... İşte o zaman 'Adaletin bu mu dünya' şarkısını galiba bütün dünya söyleyecek gibi... Mantığa aykırı olmayan en güzel hikâyeyi savunma haline getirebilen, jüriyi ya da hakimi etkileyebilen avukatlar olmayı öğreten Verges gibi hukukçuların sayısı çoğalırsa işte o zaman adaletin çivisi çıkmış olur... Adalet hakimin vicdani kanaatinde değil de güzel kelimelerden oluşan satırların toplamındaki hikâyelerde saklanırsa, işte ona da hikâyeden adalet denir... Oysa adaletin hikâyeleştirilmesi lazım... Yani suçlulara öyle cezalar ve öylesine adil kararlar verilmeli ki, dünya bu kararların hikâyelerini konuşabilmeli...