12 Eylül sabahıydı... Darbe gerçekleşmişti... Sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti... Tanklar caddelere park etmiş, askerler ellerinde tüfeklerle sokaklarda nöbet tutuyordu... Ekmek almak için bakkala bile gitmeye izin yoktu... Yasaktı her şey... Herkes evinde oturmaya mahkum edilmişti... Darbenin ne demek olduğunu Elazığ'da on yedi yaşında lise son sınıf öğrencisi olarak öğrenmiştim... Okul arkadaşımlarımın bazıları cezaevi köşelerinde, bazıları idam sehpasında son nefesini verdi... Kaç tanesi yıllarca firar gezdi... Oysa onların tek derdi vatan, millet ve bayraktı... Lakin, satranç bitmişti... Şah da, piyonlar da aynı torbaya konulmuştu... Geç olsa da hayatın iki yüzü ve oyun içinde bir oyunun olduğunu öğrenmiştik... * İdamlarla, tutuklamalarla gelip geçen yıllarda kimileri Mamak'ta, kimileri ise Metris cezaevlerinde ya saçlarını ağarttı, ya da ciğerlerini çürüttü... Her iki tarafın türküleri farklıydı ama sözleri aynıydı... Ateş düştüğü yeri yakıyordu ama ülkede bütün annelerin yüreği yanıyordu... Korkuyla, ağıtlarla, acılara dayanarak ve tahammül ederek geldi geçti... * Bugünlerde, ya darbe senaryoları, ya da değişim sloganları ile yatıp kalkan başka bir ülke var mıydı bizden başka? Yoktu... Ya darbeci, ya demokrat... Ortası ise adamlıktı... Biz adamlıktan yana taraf olduk... Başkalarından yana değil... Darbe senaryoları okuyoruz gazete sayfalarında... Kapalı kapılar ardında çalakalem yazılan bu senaryoların ne kadar gerçek olup olmadığına elbette yargı karar verir ama vicdanlar kararı çoktan vermiş... Mahkemeden önce vicdanların karar vermesi ne kadar adildir belli değil ama Genelkurmay'ın akredite ettiği basın kuruluşlarının akredite yönetici ve gazetecilerinin isim listesini alıp bunlar da 'darbeci' diye yazılmasının da akla ve vicdana uyan bir tarafı yok... Bu deli saçmasına taraf olanların da zihniyeti bozuk! * Birileri sizden habersiz isminizi bir yere yazıyorsa, hesabı yazana sorulacak, ismi yazılana değil... Sonra darbe olursa, darbecilerin bu kadar televizyon ve gazetenin yayınlarına izin vereceğini mi zannediyor? Bir düdükle herkesi evinde oturmaya mahkum edileceğini, bir gazeteci bilemeyecek kadar zavallı ise bu mesleği bugün bıraksın daha iyi... 12 Eylül sabahı bu ülkede çıkan gazetelerin manşetlerine ve yazarların yazılarına bir daha dönüp baktığınızda hemen hepsinin 'hoş geldiniz' diyerek alkışladıklarını daha unutmadık... Kim direnmişse o konuşsun... Kim yardım etmişse de o utansın... Sonuçta, biz daha on yedi yaşında iken, sloganlara mahkum edilen bir neslin akıbetini gördük ve darbeyi kafamızda yaptık...