Zaman yorgun argın geçip giderken koca kentte bir 'an geldi' bir haber düştü bültenlerden beyaz camlara. Attila İlhan öldü. 'An gelir Attila İlhan ölür' diyerek bir gün öleceğini yazmıştı mısralara. Bir 'an' geldi hüzün çöktü yüreğe... Sarı yapraklar, kuruyan gazeller sokaklarda başıboş uçuşurken hüzün avuç ortasında kalakaldı... Sanki gazel'i bir tek O tanırdı. Kuruyan ağaçların altındaki banklarda 'güz'ü uğurlayanların elde var olan hüzünlerini topluyordu rüzgar... İsfirar vakitlerinde 'an' gelince batar her güneş... Elde sadece hüzünler kalır... *** 'An' gelirse, tüm kaçış yolları tıkalı. Bağırış, çağırış ve yakarış yok... Kasketi yana düşmemiş bir adamın 'an' gelince yıkılıp gidişi, bize 'bağıra bağıra' şiiri anlatan son adamdan yoksun kalmanın utancını da ekledi... Son şairini de uğurlayan ülke olmanın utancı yetecek miydi bize? Şiir yoktu artık. 'Tamamen duygusal' adamlara kaldı tüm kentler... Süslü kelimeleri yan yana getirip, çalakalem döşendikten sonra kuruşlarının hesabını yapanların şairliği elde kaldı. Kasketini yana düşüren adam yoktu. O, duyguların yeşermediği, merhametin kol gezmediği, acımanın ve gözyaşının hakim olmadığı kentlerde şarkıların susacağını ve şatarabanın öleceğini anlattı... Bazan; sokakların kuşatıldığını, karakolların tarandığını ve yağmurda bir militanın öldüğünü anlattı... Bazan da, her ölenin pişman öldüğünü. *** 'Şarabın gazabından kork' diyen Attila İlhan, son umudun kırıldığını da çok zaman anlattı. Şarabın gazabıyla boğulanların denizlerini seyrettikçe, isyanı da gökyüzüne çıktı bazan. Bazan da 'paldır küldür yıkılır bulutlar...' derdi. Bulutlar paldır küldür yıkıldı da! *** 'An gelir şimşek yalar masmavi dehşetiyle siyaset meydanını' mısrasındaki dehşetiyle Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı'nda bir an şimşek gibi yaladığını da gördüm, Osmanlı İmparatorluğu ile alay edilir gibi olunca... "Bak Ali...Osmanlı öyle büyük bir devlet idi ki, yıkılışı bile yüz yıl sürdü..." diyebilen Attila İlhan, 'Direkler çatırdar yalnızlıktan' mısrasındaki yalnızlığa düştü... Direklerin çatırdadığını görüyordu... Bu yüzden 'Evvel zaman içinde kalbur saman ölür.' diyordu. Zaman da öldü... *** 'Çeşmelerden akar Sinan An gelir La İlahe İllallah Kanuni Süleyman ölür...' diyerek herkesin bir gün bir yerlerde, son kez düşeceği bir 'an'ın geleceğini anlattı. Ölümler randevuludur... Kaçış yok. Mesele, an gelince 'La İlahe İllallah' diyebilmek. Yoksa herkesin beklenen o 'an'ı gelince ölecek... Attila İlhan gibi... Şiirin yaşayan son kalesi idi... An geldiğinde herkes gibi o da gidecekti. Elde hüzünler bırakarak...