'30 Ağustos Zafer Bayramı' resepsiyonuna Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un daveti üzerine Ankara'daydık... Yaklaşık, on iki yıldan beri katıldığımız resepsiyonda, belki de ilk defa katılanların yüzü gülüyordu... Bir ara Enerji Bakanı Hilmi Güler ile sohbet ederken, kendisi de aynı noktaya dikkat çekerek; "Ne güzel, herkesin yüzü gülüyor!" dediğinde anladık ki, sadece bizim dikkatimizi çeken bir fotoğraf değilmiş! * Günlerce kaç lira olacağı merakla beklenen fındık fiyatlarının açıklanması da resepsiyonda konuşulan bir başka konuydu... Tarım Bakanı Mehdi Eker, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ile Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ve gazetecilerin sohbeti ise fındık fiyatlarıydı... Bakan Eker; "Amerika'da bile 2 lira iken biz buna rağmen beş lira veriyoruz, fazlası artık sınırları zorlamaya doğru gider" deyince Bakan Çağlayan'ın; "Bu işin kısadan çözümü ekim alanlarına yeniden çeki-düzen verebilmektir" tespiti ise önemli bir noktaydı! Çünkü, Amerika'da çiftçi kesimi kafasına göre ürün ekemiyor ve her şey bir plan dahilinde yürütülüyordu... Bakan Çağlayan da bu projenin hayata geçirilmesini kastediyordu... * Daha sonra Tarım Bakanı Mehdi Eker ile TEMA Onursal Başkanı Hayrettin Karaca'nın hararetli sohbetine resepsiyondan ayrılırken ayaküstü şahit olunca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise hemen sohbete girip Bakan Eker'e dönerek; "Hayrettin Beyi dinle daha sonra teraslama projesiyle ilgili anlattıklarıyla geniş bir çalışma yapacağız" sözünü duyunca, kendini toprağa adayan ve yıllardan beri bağıran 'toprak dede' diye anılan Karaca'nın sevinci gözlerinden okunuyordu... Toprak Dede kendini âdeta düşman işgalinden kurtarılan toprakları yeniden kurtarmış ve zafer kazanan bir komutan gibi hissediyordu... * Evet, insanların yüzleri gülüyordu ama gazeteciler hariçti!.. Bir kısmı gergin ortam günlerini bulamadığından, daha önce fırıl fırıl generallerin yanında iki saniye durup resim çektirme yarışına girmiyorlardı! Ve yine daha önceleri komutanlardan iki laf alabilmek için kırk takla atanlar bu yıl konuya ilgisizmiş gibi davranıyorlardı... Yüzleri gülmeyen bir kesim gazeteci ise eski alışkanlıklarından olacak ki, generallerin etrafında çekirge sürüsü gibi dolaşıp, sürmanşete çekebilecekleri bir sözün ağızlarından çıkmasını bekliyorlardı... Ama nafileydi... Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın koltuk krizinden başka fındık kabuğunu dolduracak bir mesele bulamıyorlardı... Kısacası, Ankara'nın havaları sıcaktı, insanlar gülüyordu ama felaket tellallığı yapmakla ömür geçiren birçok adam yine aynı ve yine hep aynıydı... Derler ki; "Bir adam yedisinde neyse, yetmişinde de aynıdır!" İnsanların; imkanları, makamı, forsu, itibarı, cebindeki parası değişebilir ama huy asla! O da sadece, can çıkınca çıkıyor! Ne yapalım; bütün huysuzların Ankara'dan çıkmasını bekleyecek halimiz hiç yok!