Adam; kendini bildiğinden beri 'zor' engeli ve bahanesi ile boğuşuyordu... 'Zor' un ebedi düşmanıydı... Herkes 'kolay' ın peşindeydi. Ve 'kolay' aranıyordu... Dertsiz bir hayatın kıyısında ömür tüketenlerin rahatlığına, vurdumduymazlığına hayret ediyor ve nasıl aç kalmadıklarına da inanamıyordu. Kendi ise âdeta 'zor' la kol kola yürüyordu. * Adam; kendini bildiğinden beri 'kolay' ın da düşmanıydı... Kolaycılığa kaçanların da... Bu yüzden geriye baktığında, etrafında dostun kalmadığını da biliyordu... Ya 'kolay'cılarla birlikte olacaktı, ya da tek başına 'zor' lu yolda yürümeye devam edecekti... Tek başına kalma ve büyüme duygusu, yüreğini titretiyordu. * Adam; kendini bildiğinden beri, 'bazan ihmal en büyük ihanettir' sözünü hiç unutmadığından, ihmal edemiyordu... 'Görevi ihmal' in cezasının bu topraklarda çoktan yürürlükten kaldırıldığını da biliyordu... Yine de; 'boş ver' diyerek kendini kandıramıyordu... Kendini 'ölümün kardeşi uykunun' kollarına 'kolay' ca bırakamıyordu. Yüzyıllardan beri 'fedakârlığın' adı konulamıyordu... * Adam; ötelerin sevdalısıydı... Kaf dağının ardına saklamıştı tüm uykularını... Ve umutlarını... Biliyordu, dünyada el üstünde tutulan 'kolaycıların' ateşten gömlekleri giyip 'Araf' ta yalnız kalacaklarını... Ve tutunacakları 'bir el'i mum ışığında aramaya mahkum kılınacaklarının farkındaydı... İşte bu yalnız kalma duygusu, yiyip bitiriyordu adamı... Bu yüzden 'kolaya' kaçamıyordu... Kolaycılığın azad edildiğini ve böyle bir ülkenin varlığının yeryüzünde olmadığını artık çok iyi biliyordu... * Dünyayı 'miskinlerin yurduna' çeviren kolaycıları ancak Cemil Meriç'in "terbiye ne acı ki başka bir ülkeden ithal edilemiyordu" sözü tarif ediyordu... Adam; ne kadar gerçek bir kahraman olmaya çalışsa da artık, "hayatın bir hayalden ibaret" olduğunu geç de olsa fark ediyordu... Ve adam artık öteleri düşlüyordu... 'Araf'ta yalnız kalmama umudunu yüreğinde büyütüyordu...