> Elazığ Bugün 21 Aralık' tı... Giden bir yılın en uzun gecesiydi. Tesadüfdür ki; bugün doğum günüm. Ve memleketteyim... Kara kışa ait bir gün daha yaşanıyordu. Yol boyunca dağların eteklerine kurulan köylere baktım... Kurtlar yine uluyor, rüzgâr uğulduyor, kar fırtına yine boran oluyordu... Ağaç dalları soğuktan yine çatırdıyor, evlerin bacalarından çıkan dumanın nöbetini çakallar yine damlarda tutuyordu... Zemheride ebeler yine yollarda kalıyor ve kimbilir kaç çocuk üşüyerek dünyaya geliyordu... * Bugün 21 Aralık'tı... Fırat Üniversitesi ve Elazığ Valiliği'nce 'Elazığ Buluşuyor 2023' adlı organizasyon için doğduğum kente Elazığ Valisi Muammer Muşmal dostum davet edince gelmek zorundaydım... Vali Muşmal olağanüstü bir çabayla davetlileri buluşturuyor ve kentin makus talihsizliğini yenmeye çalışıyordu... İki gün boyunca yatırım projeleri gündeme getiriliyor, vizyon konuluyor, sözler veriliyordu... Sonuçta; bugün unutuluyor ve yıllar sonrasına randevu veriliyordu... Ki değil Elazığ, artık dünya bile yarını tahmin edemiyor ve stratejileri altüst oluyordu... Vali Muşmal ile diğer yerel yöneticiler dışarıda yaşayan iş adamlarına yarının geleceğine bugünden temel attırmak istiyordu... İş dünyası ve para sahipleri ise memleketin geleceğine dair projelerden falan anlamaya niyetleri yoktu ve yine devletten bir şeyler bekliyordu... Gördük ki, birlik ve beraberlik sadece Elazığ'da değil ülkenin her yerinde sadece içi boş bir masaldan ibaret... Kerkük zindanlarında yükselen; "Uyanmaz... Uyandırsam uyanmaz... Her ikimiz bir ataşta... Ben yanarım o yanmaz..." ağıdı içine düştüğümüz bugünü anlatıyordu... Memleket türkülerini herkes diliyle söylüyor, elleriyle alkışlıyor, ruhunda ise kendini düşünüyordu... * Bugün 21 Aralık'tı... Çocukluktan beri dostum ve okul arkadaşım olan Avukat Vedat Pehlivan ile birlikte Hazar Gölü'nün kıyısına vardığımızda kara kış alabildiğince hükmünü sürdürüyordu... Bir yıl daha bitiyor, bir yaş daha büyüyorduk... Kara kış akşamlarında biten ve ömürden giden her yıl karanlıkta yakılan çıranın ışığı gibi gölün durgun sularına vuruyordu... Avuçlarımda biriken su, ateşlerin koynuna bırakılıyordu... "Ağaçlar gibi ayakta ölüp" giderken bazıları şairin dediği gibi; su da yanıyordu... Aşklar, hatıralar ve yıllara mahkum ömür gibi...