'Spor dostluk ve kardeşliktir!' lafı sıkça söylenir ama bir tek örneğine dahi şahit olamadık. Ayaklarıyla şöhret olup hayatı öğrenen, para ve itibar kazananlar bir türlü kafalarıyla düşünemiyor... Öfkelerine yenik düşen futbolcu, yönetici ve teknik direktörlerin kamuoyu gündemine gelmelerinden bıkıp usandık... Savaşa gider gibi maça gitme alışkanlığı her geçen gün yaygınlaşıyor... Ve bu durum ceza ve güvenlik tedbirleriyle düzeleceğe de benzemiyor... Batıdan bizlere musallat olan spor, bizde iç savaşa bir gerekçe ve bahane gibi... Batılı ülkelerdeki maçlara gittiğimizde, taraftar ve yöneticilerin düğüne gider gibi stadyuma geldiklerine, yenildiklerinde ise sükunetle stadyumdan ayrıldıklarına çok şahit olduk... * İlköğretimden itibaren insanların yetiştirilmesi gerekiyor... Özellikle beden eğitimi derslerinde taraftarlık kültürü ile ilgili eğitim verilmesi lazım... Çünkü, bir insan elli yaşına geldiğinde takla atamaz ama taraftar ruhuyla bir müsabakayı nasıl seyredeceğini öğrenmiş olur... Gelinen nokta bize şunu çok açık söylüyor; Türkiye'de seyirci şuursuz... * Seyirciye anons yapılıyor... Deniliyor ki; - Ey seyirci, küfür etme... Edersen para cezası geliyor ve saha kapanıyor! Kimse dinlemiyor... Daha maç başlar başlamaz küfür ediyor... Gitti 250 bin lira... Ve bir maç ceza... Kazanmak kadar kaybetmek de bu işin doğasında var olduğu gerçeği gözardı edilmeden ve öfkeye yenik düşmeden maç seyretmeli... Yoksa, bilete verilen üç kuruş para cezalarına gidiyor... Spor el ve ayakla yapılır ama aklı, sağduyuyu ve insani duyguları yabana atmadan seyredilir...