Başkalarınca önemsenmek; yanılmıyorsam dünyada sadece bize has bir özellik... Hele de önemsemesini istediklerimiz bizi önemsemiyorsa 'önemsenmek' artık dünyadaki tek derdimiz oluyor... Attığımız adımın yüzde yüz doğru ve günah dahi olmadığından emin olsak bile yine de, 'başkaları ne der?' sorusuna göre hareket ederiz. 'Desinler' hastalığına bulaşmış ve iflah olmamış bir toplumuz... Günlük yaşantımızdaki her akışımızı, 'desinler' formülüne göre ayarlamaktayız... *** 'Kimin neye inandığı değil neyin doğru olduğu' gerçeğinden uzak yaşayan bir anlayışın hakimiyetine yenik düşenlerin meydanına dönen dünyada, artık ne doğru ne yanlış belirsizliğinde günlük hayat yaşanıyor. Başkalarının ne dediği daha mı çok anlamlı? Başkalarının doğrularından oluşan bir hayat akışına kendini kaptıranlara ait nice hayatlar yıkılıp gitti... Sırf, 'başkaları ne der?' uğruna... *** Başkaları tarafından iltifat görmek uğruna kurulan dünyalarda sahtekârlıklar diz boyunu aştı... Maskeli bir balo sanki. Tüm yüzler saklı... Dün nice önemsenenler bugün yok. Nice önemsediklerimiz ve bizi önemseyenler de yarın yok olup gidecek öteki dünyaya... Bu gerçeği görebilsek... Tek doğru çatı altında buluşabilsek... Kinden uzak... Yalansız... Ve riyasız... *** Birbirimizi dostça selamlarken. Yalandan sevip yalandan gülüp ve yalandan ağlamaktayız. Neden? 'Hatasız dost arayan dostsuz kalır' diyen Hazreti Mevlana'nın sözünü tekrarlar dururuz da, neden birbirimizin hatalarını bulup ifşa etmek için adeta müfettiş kesiliriz? Hata ve ihanet dosyaları neden karıştırılır? Hata affedilir... İhanetin bedeli ise ödetilir... Bizde ise tersi oluyor... *** Başkaları bizi çok önemsediği zaman, sahiden daha iyi bir adam mı oluyoruz? Ya da biz bir adamı sabahtan akşama kadar kötülediğimiz zaman bu bizi daha iyi bir adam mı yapıyor? Herkes yaptıklarından Yaradan'a karşı sorumlu... Başkalarının ne diyeceği formülü ise dünyada geçerli...