Batılılaşmanın neresindeyiz? sorusu; kentte yaşayan çoğunluğun karakter tahlillerini yapılmadan kalıplaşan sözcüklerle tartışılır... Gerçek; kimi zaman bir fotoğraf, kimi zaman da kenti ve üzerinde yaşayan karakterleri tahlil eden bir romanla anlaşılabilir... Bizde; batılılaşma değerler manzumesi değil, bir yaşam biçimi gibi algılandı. Gündelik hayatta kullanılan lüks eşyalara sahip olmak, Londra ve Paris'teki 'Lord' lar gibi yaşamaktan ibaret sanıldı... * Bir zamanlar antika eşyayla döşenen konaklarda oturmayı, batılı ressamların tablolarını konakların duvarlarına asmayı, faytonlara binip siyah-beyaz smokinlerle tozlu caddelerde volta atmayı, Fransız şaraplarından içmeyi, Pera'da dans etmeyi, Beyoğlu'nda tiyatroya gitmeyi, yabancı tütün içmeyi, gemilerle yabancı ülkelerden kumaşlar getirtip sosyete terzilerine elbise diktirmeyi, konakların bahçelerinde ihtişamlı kokteyler vermeyi batılılaşmanın 'olmazsa olmaz' kurallarından zannedenler yalnış batılılaştıklarını kabullenemediler... Batıyı yakalama kılıfı altında, lüks hayatın ayrıcalıklarını elde etmenin peşinde çılgınca koşan batı sevdalıları, batının sanayisini geliştirmenin ince hesaplarını yaptığını, her geçen gün yeni bir buluşuyla daha fazla para kazanmanın yollarını aradığından, kazandıkları paralarla da gündelik hayatlarında çılgınlar gibi kendilerini eğlendirdiklerinden habersizdiler... * Bir dönem İstanbul'da yaşanan bir hikayeyi Mithat Cemal Kuntay 'Üç İstanbul' adlı bir romanında anlatır... 80'li yıllarda TRT diziye uyarlamıştı.. Romanda; çürüyen, yozlaşan İstanbul ve çürümüş, yozlaşmış insanları anlatılır.. Kuntay, İstanbul'un üç kötü dönemini ele alır... Sadece şahsi menfaati peşinde koşan insanlar, dalkavuklar, jurnalciler, ikiyüzlüler, birbirlerinin kuyusunu kazan kişilerden söz eder. Kısaca Osmanlı'nın son günlerini yani yıkılışın son demlerini anlatır.. Yıkılışın romanı da diyebiliriz.. Romanda karakterler ise şöyle anlatılır; "Adnan, sınıf değiştirmek isteyen tipik bir aydın. Refahına kavuşup particiliğin tatlı yanlarına kandıktan sonra nihayet çok sevdiği Belkıs ile evlenir. Adnan'la Belkıs kişilikleri, ilişkileri ve olaylar karşısındaki davranışları ile sınıf değiştirmek isteyen bir aydınla, çöken bir zümrenin kadınının tipik kişiliklerinin ilişkileri ve davranışlarındaki çatışmaların kağıda dökülmüş halidir... Kısaca romanın ana fikri 'yanlış batılılaşma' ve buna sebep olan etkenlerdir... * Romanda, az da olsa neden yanlış batılılaştığımız veya neden batılılaşamadığımıza dair ipucu veren ve tarifi yapılan İstanbul ile günümüz İstanbul'u arasında o günden beri ne fark var?... Dün bir Adnan, bugün yüzbinlerce Adnan bu kentin caddelerinde fiyaka atıyor... Hayali paralar kazanıyor ve batılılaşmayı savunuyor... Sürekli etrafına da; "AB'ye girmeliyiz" telkinlerinde bulunuyor...