Sıcak bir yaz günüydü. Denizler durulmuştu. Ağaçlar kımıldamazken, limandan sessizce bir gemi uzaklara doğru yol alıyordu. Gemilerin soğuk iklimlere doğru gittiğini görünce, belki içinizden seslendiniz kaptana; -Beni de götür, diye... Bir gün o gemilere binip uzaklardaki soğuk mevsimlere doğru gitmenin hayali ile kendini avutmaya başlayınca, umutlanır insan yaşamaya dair... -Belki bir gün, der. * Soğuk bir kış günüydü. Hava erkenden kararmıştı. Ağaçlar beyaza bürünmüşken, sahil yolunda bir geminin uzaktan ışıkları görünüyordu. Gemilerin sıcak iklimlere doğru usulca gittiğini görünce, belki içinizden seslendiniz kaptana; -Beni de götür, diye. Bir gün o gemilere binip uzaklardaki sıcak mevsimlere doğru gitmenin hayali ile kendini avutmaya başlayınca, umutlanır insan yaşamaya dair... -Belki bir gün, der. * Ben de 'belki bir gün' hayali ile kendimi ne zaman avutmaya başlasam, aklıma şairin 'Beni de say' şiirinin mısraları gelir... "Ağaçlar dizilmişlerdir ya yol kıyılarına hep İkişer ikişer, tek tek Aralıklarında dur biraz Beni de say. Ölülerini sayarken Bir ülkü uğruna yaşamasını vermiş ölülerini Unutma Beni de say." İnsanların günlük yaşamaları, bazılarının hayatı boyunca düşlerinden sayılır. "Bir ülkü uğruna yaşamasını vermiş ölüleri" mizin hayat yolculukları gibi, tüm düşler yarınlara ertelenir. Ertelenmelerin nedeni yarınlara ait düşlerde saklı. 'Ha bugün, ha yarın' denilerek biten yalan dünyanın masalı söylenir; -Belki bir gün... Bitince iki metrelik çukurda düşlenen yolculuklar, belki o gün çok geç olacak... Geç olmadan kendimizi musalla taşında sayalım...