Ne zaman, bu ülkenin yoğun ve bitmeyen kavgalarından uzaklaşıp, yabancı bir ülkenin sınırlarından içeri girseniz, içinizin birden rahatladığını hissedersiniz... Kafelerde insanların, kendi dünyalarına dair detayları ve kendi meselelerini konuştuğuna şahit olursunuz... Siyasi tartışmalardan uzak durduklarına ve dünya olaylarıyla ilgili ise; İran savaşı çıkıyor mu? Irak'ta neler oluyor? gibi ciddi konularda da, ayaküstü sorularla olayları konuşup tartışmadıklarını görürsünüz! * Nedenini sorduğumuzda; "Biz vekillerimizi seçerek parlamentoya gönderdik... Onlar tartışarak doğruyu bulacaklar... Eğer, biz günlük siyasi tartışmalara taraf olursak asıl o zaman daha çok yanlış yaparlar..." Ve ardından "Lakin, günlük olaylara dair bütün bilgi akışını takip ederiz, yorumlarız ve tüm tarafları dinleriz... Kanaat sahibi olunca da kararımızı veririz" diyerek ilave edilir... Bizde ise öyle değil... Bir köy kahvesine bile kafamızı uzatsak, konuşulan tek konunun siyaset olduğunu görürüz... * İnsanlarımızın, ağzına dek değil, kafasına kadar siyasete saplanıp kaldığını, bir siyasetçiden daha çok olaylara kafa yorduğunu, hatta Anayasa'nın bütün maddelerini ezbere bildiğine şahit olduğumuzda ise; - Tamam kabul ediyoruz; bilmek iyi, iyi de, ne acı ki, tarlasına dadanan böceklerden neden kurtulamayışını, bahçesindeki ağaçları neden yanlış ilaçladığının izahını da yapamıyor... Bunu da siz bilemiyorsunuz! Bilmek iyi... Kahvede oturup tartışmakla da bu işlerin düzelmediği gerçeğini de bilemiyorlar mı? Kerkük'ün dramını çene çalarak bizlere geri verilmediğini de... * Demek istediğimiz, herkes kendi işine kafa yorsa, belki her şey daha güzel olacak... Çünkü iki âlemde de herkese kendi yaptığı iş soruluyor!