Gençlik yine sokaklara çıktı... Ya da çıkartılıyor... Cemil Meriç diyor ki: -Mahkemede Marksizm'i savunurken bir işçinin elini dahi sıkmış değildim! Bu ülkenin gençliği de hep öyle... Üzerine bir pantolon dahi alacak parası olmayanların memleketi fukaralıktan kurtaracaklarını iddia eden pankartlar taşımasındaki komedi gibi... Bir kurşunun nasıl atıldığını bilen gençlik ne acı ki bir kuruşun nasıl kazanıldığını hiç bilmiyor... Küreselleştirilen dünyada yeni nesil her şeyden şikâyetçi... Emeksiz bir saltanat sürmenin fırsatlarını ararken dahi gayretsiz!... Ve sabırsız... * Hintli bir ustanın çırağına öğrettiği bir hikâye var... Çırağını sürekli hayattan şikâyetçi gören usta, bir avuç tuzu alıp bir bardak suya atarak içmesini ister. Çırak içer içmez tükürür. Usta, suyun tadının nasıl olduğunu sorunca, 'acı' cevabını alır... Usta güler ve çırağını gölün kıyısına götürür ve bir avuç tuzu göle atar. Çırağına gölden su içmesini söyler... Çırak avucuyla biraz su içer. Usta tadını sorduğunda, çırak, ferahlatıcı olduğunu söyler. Hintli usta çırağına der ki; - Hayattaki ızdıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Izdırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bunu neyin içine koyduğuna bağlıdır. Yapman gereken tek şey ızdırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir... Bu yüzden artık sen de bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış! * Bu ülkede gençliği sürekli bir bardak olmaya sürükleyen derin güçler siyasetlerini sokakları kan gölüne çevirmeye endekslemiş... Kimse gençliğe bir göl olabilmeyi öğretmiyor... Çünkü ustalardan yoksun... Kahramanı olmayan bir nesil sahipsiz büyüyor. Gençliğin kahramanları ise her akşam ekrandaki dizilerde ideal adam diye kafalara işaret edilen bozuk karakterli adamlar... Örnek adamların hayatlarını anlatan eserler yok gibi... Kötülerin sürekli kazandığı, iyi adamların ise daima kaybettiği bir dünya dizi ve filmlerle yeni nesile aşılanıyor... Haliyle herkes bir bardak tuzlu su olup hayata dahil oluyor...