Geçen günlerde Berlin'deydik. Kentin ortasında yıllarca duran ayrılık duvarını yıkmayı başarabilmiş ve bir arada yaşama sanatını keşfetmiş ve şimdi bir başkent olmuş Berlin'de duvarların yerinde artık yeller esiyor... Duvar kırk bin parçaya ayrılarak mağazalarda hediyelik eşya halinde hâlâ satılıyor... Duvarları yapanlar para harcıyor... Duvarları yıkanlar ise para ve güç kazanıyor... Birleştirilen iki kentin ortasında duran eski sınır kapısı muhafız kulübeleri, önünde kum torbaları ve askerleriyle birlikte zulümden kalan son delil olarak hâlâ tutuluyor... Seyyar satıcılar ise komünizmden kalan 'kalpak, pusula, matara, askerî malzemeler, matruşka ve kızıl yıldız' gibi artık bir hükmü kalmayan, gittikçe de anlamsızlaştırılan simgeleri satıyor... * Tezgâhta duran bir askerî pusulayı inceledikten sonra fiyatını sorup ve '25 Avro ediyor!' cevabını da Türkçe alınca gayri ihtiyari; 'Türk müsünüz?' deyince, satıcı yüzüme dik dik bakıp; 'Kürt'üm' dedi. Kendisine ırk anlamında sormadığımı izah etmeye çalıştıysam da sinirlenerek cümlesine 'PKK'lıyım. PKK'lı ve Kürt'üm deyince niye zoruna gitti ki?' şeklinde devam etti... Yüzüne gülümseyebildim... Acılara artık gülümsemeyi öğrenecek kadar büyük bir yüreğe sahip olamasam da, haksızlık ve ihanetlere karşı tahammül etmeyi başaramasam da polis şeflerini düşünmek zorundaydım... Satıcıya gülümseyerek; - Zoruma giden Kürt oluşun değil. Terör örgütüne mensup oluşunu bir kahraman edasıyla söylemen doğrusu zoruma gitti... Hem Kürt'üm, hem PKK'lıyım diyor, hem de Türkçe konuşuyorsun ya o daha çok zoruma gitti... Yoksa kimin hangi ırka mensup oluşuyla hiç bir zaman ilgilenmedim...' diyerek uzaklaştım... Ayrıca Kürt vatandaşlarımızın hepsinin PKK'lı olduğuna da hiç inanmadım... * O seyyar satıcı yaşadığı kentin gerçeklerinden bile habersiz yaşayan bir insandı işte... Önünde durduğu yıkık bir duvarın masalından bile habersizce yaşayanlar, kafalarının içindeki duvarları yıkmayı başaramıyor... Ait olduğumuz ırkla övünmek ayrı bir şey, ayrıcalıklar beklemek ve üstünlük sağlamak çok ayrı şeylerdir... Unutmayalım ki, insan ırkıyla, siyaseti, mertebesi, rütbesi, parası ve gücüyle değil; ancak imanı, sadakati, hizmeti, eseri ve adamlığıyla Yaradan nazarında bir değerdir... Ülkelerinde ırkçılığı şiddetle yasaklayan büyük devletlerin, neden Türkiye'de ırkçılığı körüklediğini bu ülkenin her insanı düşünmek zorundadır...