Bu ülkede sürekli iç savaş senaryolarını gündemde tutmak isteyenleri gördükçe, yıllar önce, Bosna savaşındaki zulme dayanamayanların Kırklareli'deki kamplara yerleştirildikten sonra gittiğim günü hatırlarım. Yaşlı bir adamın sözleri dün gibi aklımdadır... Onlar; 'Yurdunu kaybeden adamlar' dı. Ağlıyorlardı. Çocuklar ise olanlardan habersiz kampın bahçesinde oyun oynuyordu. Yaşlı adamın yanına yaklaştım; 'Neler oldu?' diye sorabildim. Yorgun yüzlü adam; -Eğer ülkemize bir daha kavuşabilirsek, gelecek kuşaklara bırakacağımız büyük bir dersimiz oldu. Çünkü biz bir arada yaşamak ile bir arada olmayı karıştırdık. İnanır mısınız, bazan bir Sırp ile Boşnak'ı ayırt edemiyordum, diyebildi. Alnında kırışık çizgileri olan adam uzun uzun, bir arada yaşamak ile birbirine benzemek arasındaki farkı ayırt edemeyen milletleri bekleyen hazin ve kaçınılmaz sonu anlatıyordu... * Mostar şehrine yakın bir beldede, yüksek bir dağın eteğinde Sarı Saltuk dergahında okuduğum bir ferman bir arada yaşama sanatının nasıl emirleştirildiğini anlatıyordu... Bosna-Hersek'i fethettikten sonra Fatih, 28 Mayıs 1463 tarihinde Milodraz'da yazdırdığı fermanda; "Bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki tüm memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın. Hor görmesin veya tehlikeye atmasın" emrini veriyordu. * Fermandaki son söz ise; "Sadık kaldıkları müddetçe..." Bir arada yaşama sanatını beceremeyince, birileri de bir arada savaşmanın zorunlu olduğu fitnesini çıkarttı. Birbirinin yüzüne bakarak, kuyular kazmakta usta olan dünya, ne acıdır ki; tüm kazançlarını bir arada savaşanların sayesinde elde etmeye alışkın. * Dün, insanların bir arada yaşayabilmesi, ayakta kalabilmesi ve hür olabilmesi için ferman yayınlanırken, bugünün büyük güçleri de, insanların ölmesi veya esaret altında yaşaması için, kripto yayınlıyorlar... İnsanlığını kaybeden modern dünya, Fatih'in fermanını acaba bir gün görür mü?