Evrensel doğruların kavgacısı olan kişilerin yakasından yalnızlık hiç düşmez... Hayallerini bir davanın kavgasına adayan adamların dostu da fazla yoktur... Aydın her dönemde yalnızdır... Menfaatlenmeyen veya menfaatlendirmeyen aydın tarihin her döneminde ve her köyünde taşlanmıştır... Dostun zaten fazlası olmazmış! Çoğu selamlıktan ibaretmiş... Herkesle konuşabilmeyi dost olmakla karıştıranlar yalnızlık illetine düştüğünde kimin dost kimin düşman ve kimin selamlıktan ibaret olduğu gerçeğini anlar.. Cemil Meriç de bunlardan biridir... Yazar Dücane Cundioğlu Bir Mabed Savaşçısı adlı eserinde Meriç için şu satırları yazıyor; - Açlık ile kol kola gezen bu yalnızlığın kahredici pençesinden hayatı boyunca kurtulamayacak; sakinlerine "şahane caizeler" dağıtan İstanbul'u, bütün umutlarına karşın, " bir zindan avlusu kadar asık çehreli" bulacak... * "Sokaklarından nehir nehir insan akan" bu koca şehirde sırf nefes alabilmek uğruna sığınacağı mekânlar, en çok, Beyazıt'ta Üniversite kütüphanesi ile sahaf Nizamettin'in dükkanı" diyen Yazar Dücane Cundioğlu heybesinde sakladığı yegane azığın yalnızlık olduğunu belirttiği Cemil Meriç'in şu satırlarını eserine taşır; - Koca bir şehirde yapayalnız ve aç kalmak. Köpeklerin bisküvilerle beslendiği bir dünyada aç bir aydın, aç bin aydın, aç milyonlarca aydın. Ama beni açlıktan fazla isyana sürükleyen tek oluşumdu. Aç ve tek olmak. Gurbet ve açlık. "Bu şehrin kaldırımlarında bir başka aç Cemil Meriç hiçbir zaman dolaşmamıştır diye düşünürdüm... Cemil Meriç yalnızlığını böyle anlatıyor... Oysa bu şehrin merdiven altlarında yıllarca devlete bir kuruş vergi dahi vermeden kaçak üretim yaparak ülkenin en saygın nice adamlarını bilirim... Fukara aydınların çocukları da bu sahtekârların çocuklarının kapılarında iş için sıra bekliyor... Merdi, namerde muhtaç etmek işte budur... * " Yaşamadım; çocukluğumu, gençliğimi yaşamadım. Hep kafamın üzerinde yürüdü vücudum" diyen Cemil Meriç'in tarif ettiği gibi hayat süren yüzlerce aydın Bizans'tan kalma bu şehirde yaşamaya çalışıyor ve Bizans oyunlarıyla hâlâ savaşıyor... Artık, Nizamettin'in dükkânı da yok... Çünkü kimse okumuyor... Herkes rahatı seyirci olmakta bulmuş... Savaşlar da dahil olmak üzere... Aydının olmadığı her ülke karanlığa mahkûmdur... Mesele, başı iki ayak üzerinde gezdiren bir adam olmak değil, bir davanın kavgasına adayan adam olmak daha büyük bir meseledir...