Kurum ve kuruluşlarımızın ayrıca tüm sektörlerde dünden bugünlere gelişimizin hikayeleri daha tüm ayrıntılarıyla ve gerçekleriyle kaleme alınmış değildir. İş dünyasından tutun sanat dünyasına kadar sayabileceğimiz her alanda ne önde giden liderlerin ne de arkada kalan emekçilerin yaşadıkları birer 'mazi' olup uçup gitmiş... Sadece okuma tembelliğimiz yok en büyük tembelliğimiz yazmak... En büyük marifetimiz ise sürekli konuşmak. Cep telefonu sayısında dünya ülkeleri arasında en önde gidenlerdeniz... Herkesin elinde bir makine sabahtan akşama kadar konuşuyor... Hani lafla peynir gemisi yürümezdi? Biz sürekli konuştuğumuza göre demek ki bizim sularımızdaki gemilerin tek sermayesi; konuşmak... *** Bugünkü yazımda kitapların dünyasından bahsetmek istiyorum. Yaşadıklarını unutmadan ve unutturmadan kaleme alınan bir eserden bahsederek okuyucularıma belki bir pencere açabilirim. Cumhuriyet Savcısı Nizameddin Berin Taşan, kaleme aldığı 'Bir tanığım kalsın' adlı kitabında adalet kurumunun ülkemizde nereden nereye geldiğini anlatıyor. Kitabın önsözünde Behçet Kemal Çağlar'ın deyimiyle 'Cumhuriyet Savcılığını adına layık olarak yaptığı' için partizan yönetimlerin hışmına uğradı denilen Savcı Berin Taşan kendi hikayesini anlatırken aslında ülkemizdeki kokuşmuşluğun, adaletsizliklerin de tarihini yazıyor. *** 'Kiralık handan dağıtılan adalet' başlıklı yazısında Savcı Berin Taşan İzmir'de görev yaptığı o yılları anlatıyor ve diyor ki; -Bu duruşmanın yapıldığı yer Türkiye'nin üçüncü büyük kenti İzmir'in Adalet Sarayı. İki metre genişliğindeki koridorlarda yürünemeyen, yirmi metrekarelik yargıç odalarında duruşma yapılan SSK'dan kiralanmış Adalet Sarayı. En çok tutulduğum, hiç içime sindiremediğim adaletin yüceliği ile bağdaşmayan çarpık çurpuk adalet dairesi diye kiralanmış binaların duvarlarına, duruşma salonlarına 'Adalet mülkün temeli' diye yazılması. Adalet mülkün ve devletin temeli ise binası kiralık olmaz. *** Savcı Berin Taşan bu konuyu o kadar içine sindirememiş ki yıllarca 'Adaleti var, sarayı yok' başlıklı bir yazı kaleme almış... İşte o kiralık hanlardan bugün gelinen noktada adalet saraylarının bile artık yetersiz olduğu, hakim ve savcılarımızın ne büyük zorluklarla uğraştığını ne acı ki hepimiz yaşayarak görüyoruz... Adalet bu saraydan dağıtılacaksa eğer adaleti dağıtanların da iş ortamları ve çalışma şartları ve iş yükleri yaşadığımız çağın standartları ile donanımlı ve kısacası adalete layık olmalı. Yılların deneyimli siyasetçisi ve adalet kurumunun tüm sorunlarına hakim bir devlet adamı ve aynı zamanda hukukçu olan Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in kurumla ilgili reform çabalarını görüyoruz ama dileriz ki geçmişe ait bu fotoğraflar artık çok gerilerde kalır... Sayın Çiçek'in üç kuruşu çalan kalantörleri gördüğü zaman neden asabının bozulduğunu çok iyi düşünüp ve çok iyi anlamak lazım... 1985 yılında emekli olan Savcı Berin Taşan'ın eseri bu yüzden okunmaya değer... ..... * Ümit Yayıncılık