Bir zamanlar İstanbul

A -
A +

Uluslararası Adalet Divanı, 1995 yılında Srebrenitza'da Müslümanların Sırplar tarafından katledilmesini soykırım olarak kabul edince, Birinci Dünya Savaşı'nın harabeleri arasında kalan 'bir zamanlar' İstanbul'un siyah-beyaz fotoğraflarına arada bir baktığımı hatırladım ve hüzünlendiğimi... Kentin yıkık-dökük binalarından kara dumanlar tütüyordu... Taş duvarlarına sıkılan kurşunların açtığı deliklerin izleri Boğazın açıklarında, âdeta bir heykel gibi duran İngiliz savaş gemilerini gözetliyordu... Boğazın serin sularında pusuya yatan bir tetikçi tedirginliğinde duran gemiler; kenti her an bombalayacak gibi duruyordu... Sanki Boğazın sularına bir çivi gibi çakılmıştılar... O savaş gemilerinin fotoğraflarına uzun uzun bakışımda her defasında kendime; - İnsanlar neredeydi? diye soruyordum... * Sahi neredeydiler? Hiç düşünen olmuş mudur? Yarın; o ülkeye ait olmasa bile, başka bir ülkeye ait gemilerin yeniden gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Geldiğinde, bu kentin insanları nerede olacak? Bilen var mı? * Savaşların birbirini çılgınca kovalayıp durduğu günümüz dünyasında; topraklar, sular, nehirler, dağlar kana bulanıyor... Saat başı; yüzlerce, binlerce insan ölüyor... Duyan var mı? Savaşların çirkin yüzünü görmeyen kaldı mı? Durduracak birileri çıkmayacak mı? Yoksa; herkes film izler gibi savaşları izlemeye devam edecek mi? * Direniş, iç savaş ve katliam yaşanıyor sınırlarımızın yanıbaşında... Kerkük'te... Musul'da... Ve Filistin'de... Afganistan'da... Çeçenistan'da... Balkanlar'da yaşanıp bittiği gibi... Kimse duymayacak mı? Kimseler durduramayacak mı? 'Barış' güvercinlerini uçuranlar neredeler şimdi? * Ülkelerinin tarihî hatıralarına sığınanlar, kendilerini ne kadar daha avutacaklar? Devir; ataların zaferleri ile övünme zamanı değil... Geçmişin ihtişamına sığınarak yaşamakta ısrar edenler ve isteyenler Birinci Dünya Savaşı'nın harabeleri arasında kalan bir zamanlar İstanbul'un siyah-beyaz fotoğraflarına bakmalı... Ve o fotoğraflara bakanlar; 'hürriyet kuşunun milletlerin ayağına kanat çırparak' gelmediğini elbette anlayacaklardır! İhtişam gölgelerinin altında çene çalmak, kalem oynatmak ağustos böceğinin bahar aylarında çiçek açan bir ağacın dalında şarkı söylemesine ne kadar da çok benziyor... Lakin; kara kışlar kapıda... Üşümeyecek olan var mı?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.