Gazete ve televizyon haberlerine bakıldığında insanların 'dünden bugüne' gelişinin seyrini de anlamak çok da zor olmuyor. Banka soyan mühendis, jeneratör çalan köylü, gün ışığında kamyon çalan çete, üç kuruş harçlık için babaannesini öldüren torunları gördükçe, insanoğlu, 'Bize ne oldu?' sorusunu sormadan duramıyor... Sahi bize ne oldu? *** "Dünyanın tüm hazineleri çalınsa ve 'Kırk Haramiler'in mağaralarına saklansa bile ne olur ki?" sorusu tüm insanlığa sorulmalı... Kudüs'ü fetheden ünlü komutan Selahaddin Eyyübi Şam'da humma hastalığından ölüm döşeğine düşer ve yanındakilere; -Gidin, kefenimi Şam'ın sokaklarında taşıyın ve var gücünüzle bağırın: Şark'ı fetheden Selahaddin'den geriye kalan tek şey işte bu... Fetihleri öldürdü onu, deyin... *** Yani, hiç bir 'zafer' insanın ne ömrünü uzatıyor ne de kısaltıyor... 'İş'in büyüklüğü de küçüklüğü de önemli değildir aslında. Ne için yapıldığı gerçeğidir önemli olan... Yani niyettir... Ne büyük 'Adam' desinler, Ne büyük 'İş adamı' desinler, Ne büyük 'Kahraman' desinler, Ne büyük 'Yazar' desinler için yapılan veya yapılacak tüm işlerin altında mutlaka bir hayırsızlık gizli... *** Genç yaşlarda kazanılan zaferlerin yaşlanıldığında hiçbir faydasının olmadığı gerçeğini galiba kimseler görmek istemiyor... Bu gerçeğin şuuruna varabilmek için, yataklara düşen, yazarlara, kahramanlara, iş adamlarına, sanatçılara ve güzellere bakmak yeterli... Bakıldığında, kendi yemeklerini yemeyi, sularını içmeyi dahi başaramadıkları görülür... Zaferlerin keyfini sürmek, gücünü kullanmak demek ki bir yere kadar... Bitecek bir keyif, bitecek bir güç için değer mi? *** Bırakılan 'bina' yıkılabilir. Bırakılan 'para' bitebilir. Bırakılan 'şirket' batabilir. Bırakılan 'zafer' unutulabilir. Lakin 'hayırlı evlat' ve 'güzel dost' bırakılan kuru bir dalı dahi gül ağacına döndürebilir... Yoksa; herkese kendi zaferinden kendisine sadece üç metrelik beyaz bir kefen kalacak... 'Yeraltında kefen yırtmak' günleri gelip çatmadan, geriye bırakılanların muhasebesi bir daha yapılmalı...