Adam zamanın kadısına gider utanarak, korkarak; -Efendim, bir sarı öküz bir kara öküzü vurup öldürürse sahibine ceza var mıdır? diye sorar. Kadı kararlı bir şekilde; -Olur mu canım, niçin ceza olsun ki? Bir hayvan bir hayvanı vurup öldürmüş, sahibinin ne suçu var? Adam, biraz daha sakinleşerek; - Biraz eksik anlattım galiba. Bizim sarı öküz sizin kara öküzü vurup öldürmüş! Kadı şiddetle ayağa kalkar ve sinirlenerek; -Bak efendi şimdi işin boyutu değişti, kitaba bakmak lâzım! der. *** Aynı otel ve aynı odayı paylaşmak zorunda kalan ve sıcaktan bunalan biri kalkar ve pencereyi açar. Öteki hemen feryad edercesine bağırır; -Kapat pencereyi kardeşim, cereyan yapıyor. Adam hemen kapatır pencereyi. Aradan bir iki saat geçer bu defa öteki kalkar pencereyi açar. Adam dayanamaz merakından sorar; -Hani pencereyi açınca cereyan yapıyordu? Öteki, her şeyin en iyisi ve güzelini çok bilen küstah üstad bozuntuları gibi kibirlenerek; -Temiz hava geliyor! cevabını verir. Bu iki hikâye çifte standart öyküleridir. *** İşte sosyal bilimler ile fen bilimleri dalında uğraşanların en talihsiz yanı budur. Sosyal bilimlerde kesinleştirilen ve sonucu tartışılmayan bir formül yoktur. Fen bilimlerinde ise kesinleştirilmiş ve sonucu tartışılmayan bir formül vardır. Günümüzde sosyal bilimleri ve görsel sanatlar beğeni ve düşünceye göre değişen bir bilim dalı haline getirildi. Gel de matematiği sevme. Fen bilimlerinin eserleri, kişinin zevkine ve görüşüne göre değişmiyor veya keyfi değiştirilemiyor. Kuralları ancak bilimsel bir çalışma ile değiştirebilir. Matematiği eleştirebilmesi için o kadar matematik bilmesi gerek. Yanlışsa doğrusunu söylemesi gerek. Öyle beğeni ile karalama ve iftira kurnazlıkları işletilemiyor. Kısaca matematikte bir sorunun iki cevabı olabilir mi? Boşuna mı asırlardan beri iki kere iki dört eder denilmiş. Beş diyemeyecek kadar kimsenin akılsız olmadığı içindir. Neylersiniz ki başımız bin yıldan beri çifte standartla dertte.