Derine düşen yara

A -
A +

Belki bin yıldan beri... Belki son iki yüz yıldan beri... Ama çok uzun bir süreden beri her gün içinde boğuşulan, vuruşulan, infazlara kadar varan yaralara karşı vurdumduymazlık zirvede dolaşıyor. Çünkü, kimse kimseyi sevmiyor. Güvenmiyor. Bu yara da bir türlü kapanmıyor. Bilinmeli ki, şifa bulmayan her yara kaşınmaya mahkum. Ve kanamaya. * Asırlık yaraları öyle bir kişinin omuzlarına havale ederek çözmeye çalışmanın kolaylığına kaçanlar, bu yaraların iyileşmesini istemeyenlerdir. "Boş ver! Böyle gelmiş böyle gider" diyenlerdir. * Kimse kimsenin evinin yolunu bilmiyor. Hırsızların dışında. Kimse kimsenin derdini bilmiyor. Sabahtan akşama kadar insanlar aynı yerde nefes almalarına rağmen, kimse kimsenin ölüsünden dahi haberdar değil. * Babalarımızdan bize miras dostları kaldı ama bizden çocuklarımıza kalan dost bile yok. Çocukluğumuzda babalarımızın dostları vardı. Turan amca, Rıfat amca diye... Onların çocukları vardı, Ahmet, Erdal diye... Dost olduk onlarla. Biri hakim oldu, biri doktor. Lakin dostlukları kendi çocuklarımıza taşıyamadık. * 'Yara kuyusu' her geçen gün biraz daha derinleşiyor... Kazdıkça irin çıkıyor. Kazdıkça yara azıyor. Her kaşınan yaraya, her başa gelen belaya; -Nasıl olmuş? sorusunu sormaktan bıkıp usanmadık. "Nasıl?" değil "Niçin?" sorulacak bir gün... İşte o zaman, 'derine düşen yara yüzünden iflah olmayız artık' ümitsizliği sona erecek...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.