Kırgızistan'da aç ve işsiz kaldığını gerekçe gösterip isyan eden halk, Devlet Başkanlığı binasını dahi yağmaladı... Türklere ait iş yerleri yakıldı... Halkın bu öfkesini görünce, dünyaca ünlü ve ülkesinin 'milli hafızası' diye tanınan Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un yazdığı Dişi Kurdun Rüyaları romanını hatırladım... Aytmatov eserinde; kötülük ile iyiliğin mücadelesini, tabiatı yok eden, insan hayatını hiçe sayan, büyük insanlığa haykırıyordu... Slogansız, derin bir çevre romanıydı... Kirletilen dünyaya bir başkaldırıydı... Olayları masalsı bir anlatıma dönüştüren Aytmatov, ülkesinin düştüğü bu hâli görseydi belki de Aç Kurdun Rüyaları adlı bir roman yazardı... * Rejimleri; polis ya da asker baskısıyla veya gücüyle ayakta tutmaya çalıştıklarını düşünerek saraylarda keyif çatanlar, sokakların sessizliğine yine aldandı... Şairin; sevdiğin kadar sevilirsin, sözünden haberleri galiba yoktu... Halk; açlığa değil, sevgisizliğe, ilgisizliğe isyan etti... 'İhtiyaçsızlık azdırıyordu' ama bir ülkenin içine düştüğü bu vaziyeti görünce de 'Aç kurt fırın deler' atasözü kulağa daha anlamlı geliyordu... * Kırgızistan'da halkın isyanıyla yeni bir dönem başladı ama aynı günlerde gazetelerdeki bir haber insanın yüreğini daha çok yakıyordu... İstanbul'da fuhuş operasyonunda yakalanan Kırgız kadın polise; ne olur beni ülkeme göndermeyin, diye yalvarıyordu... Hani biz kardeştik bu ülkelerle... Şair diyordu ki; "Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın..." Asıl isyan; kadınların düştüğü, ya da düşürüldüğü hâle edilmeli!..