Öyle adamlar var ki; hayat boyu anlaşılmazdır... Karanlıktır... Şeffaf değildir... Eşya ile kendilerini mutlu edebilmek için çalışıp, çırpınıp dururlar ve sonra tüm kazandıklarını toprağın üstünde bırakır ve o toprağın altına iki metrelik bir kefenle girerler... Bu mutlak gerçek sanki kimseyi ürkütmüyor gibi... Takıntılı bir toplumun bireyleri ne acı ki fikirlerle, buluşlarla değil, dünyalıklarla uğraşmakta... Takılarla... Evlerle... Arabalarla... Ve parayla mutlu olan insanların galiba çoğu da bu coğrafyada yaşamakta... Kazanmak ve sahiplenmekte ustalaşan insanımız, ülkesinin mutluluğuna sıra gelince umursamıyor bile... * Öyle adamlar var ki; güç kulelerinin tepesine bir ömür boyu çıkabilmek için yapmadığını, ezmediğini, bırakmamış ve bir kedi gibi tırmanmış ve bir zamk gibi yapışıp kalmışlar... Gücün keyfini çatmışlar... Yatlarla... Yazlıklarla... Kumaşlarla... Ayakkabı ve çantalarla... Ve sonra ansızın gelen ölümle bırakıp gitmişler, gözleri açık kalmış vaziyette... * Öyle adamlar var ki, yokluk içindeyseniz kırk yıl kapınızı dahi çalmaz... Her şey menfaat ipine bağlı... Dostluklar, istifade oranıyla baş başa gitmekte... Suyu akmayan çeşmenin başında kimse durmaz, denilir... Oysa, insan bir çeşme değil ki... Öyle adamlar da var ki; dünya ile uğraşanlar dünyalık olur ve dünyada kalır diyerek öteki dünyayı kazanmak için uğraşmakta... Acımasız bu metropol şehir hayatında mağdur, kimsesiz ve sahipsiz kalanların sığındığı tek liman ise Yaradan... Dost arıyorsanız Allah yetermiş... Lakin insanlar hâlâ dünya dostluklarında takılıp kalmış...